2010-2011 SEÇİMLİ OLAĞAN GENEL KURUL AÇILIŞ KONUŞMASI

Sayın Vekilim,

Sayın Türk Eczacıları Birliği Başkanım,

Sayın Türk Eczacılar Birliği Merkez Heyeti Üyem,

Değerli meslektaşlarım,

Saygıdeğer konuklar ve basınımızın değerli temsilcileri,

Adana Eczacı Odası’nın Olağan Seçimli Genel Kurulu’na hoş geldiniz. Hepinizi odam adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Eczacı Odaları Genel Kurulları; sadece yönetici seçimlerine sıkıştırılamaz. Bu Genel Kurullar, Eczacılık alanının içinde bulunduğu durumun, bu durumun bireysel ve toplumsal etkilerinin masaya yatırıldığı, eczacıların Dünya’da ve Türkiye’de yaşananlara dair gözlemlerini ve düşüncelerini paylaştıkları ve geleceğe dönük politikaların oluşturulmaya çalışıldığı en önemli zeminlerdir. Kongrenin; bir çağ dönümünün eşiğinde olan mesleğimizin sorunlarının çözümüne katkı yapacak sonuçlar doğurmasını umuyorum.

Değerli meslektaşlarım,

Dünya sistemi, 1990’ların başından itibaren adına küreselleşme denilen sürecin yarattığı köklü değişimlerden geçmektedir. Toplumsal hayatın bütün yüzlerini kapsayan söz konusu dönüşümün, ilaç ve eczacılık alanında yarattığı yeni yönelimleri kavramak eczacılık mesleğinin geleceğe taşınması açısından büyük bir önem taşımaktadır. Bu süreç, eczacılık hizmetleri ve eczacılık mesleği açısından bir yandan önemli fırsatlar sunarken, diğer yandan birtakım tehditleri de içerisinde barındırmaktadır.

Küresel dönüşümün mesleğimiz açısından yarattığı en önemli fırsat; eczacının sağlık alanındaki rolünün giderek artmakta oluşu ve işlevlerinde çeşitlenmesidir. Günümüzde artık eczacılık, ilaç merkezli olmaktan çıkmaya başlamış, birey/hasta merkezli bir eczacılık anlayışı hâkim paradigma haline gelmiştir. Ancak bu süreçte eczacılık alanının piyasa yönelimli politikalar ekseninde yeniden yapılandırılması, ilaçta patent, ilaçta reklam, OTC ve zincir eczaneler gibi yeni sorun başlıklarının gündeme gelmesine neden olmuştur.

Söz konusu gelecek eğilimlerinin yanı sıra, mesleğimiz geçmişten bugüne kadar gelen kimi kronik sorunlarla boğuşmaktadır. 6197 Sayılı Eczacılık Kanunu yeni ihtiyaçlara göre yeniden şekillendirilmek zorundadır. Eczane açmanın önünde herhangi bir nüfus veya coğrafi sınırlandırma bulunmaması eczanelerin ülke genelindeki dağılımında ciddi eşitsizlikler oluşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle eczane açılmasının yardımcı eczacı istihdamını da içerecek bir biçimde belirli ilkelere göre sınırlandırılması ve mevcut olanların kapasitelerinin artırılması gerekmektedir. Yeni Eczacılık Fakültesi açılmasının önüne geçilmesi ve var olanların kontenjanlarının azaltılması başta olmak üzere, eczacılık eğitiminin yeniden yapılandırılması ve mezunlara serbest eczacılık dışında yeni istihdam alanları yaratılması hayati öneme hayizdir.

Hastanede, kamuda ve ilaç sanayinde çalışan eczacıların çalışma koşulları ve yaşam standartlarının yeniden düzenlenmesi ve bu sektörlerde istihdam edilecek eczacı sayısının azami standartlara bağlı olacak şekilde arttırılması şarttır. Muvazaa mesleğimizi kemiren bir çıban olarak varlığını sürdürmektedir.

 

Diğer yandan eczacılar, bir süredir İlaç Fiyat Kararnamesi’nde yapılan düzenleme çerçevesinde ilaç fiyat düşüşleri ve kamu kurum ıskontolarının neden olduğu zararlar ile karşı karşıyadır. İlaç pazarında mevcut rekabet ve daralmanın yanı sıra söz konusu müdahaleler eczane ekonomileri üzerinde ciddi bir baskı oluşturmaktadır. Buna paralel olarak eczanelerin yaşadığı büyük ciro kayıpları, düşük cirolu eczanelerin kapanmasına neden olmaktadır.

Bu bağlamda; içinden geçtiğimiz süreci iyi okuyarak mesleğimizin geleceğine sahip çıkmak ve geleceği bugünden inşa etmek için güçlü bir meslek örgütüne ihtiyacımız vardır. Güçlü bir meslek örgütü ise; uzlaşmaz karşıtlıklar ve çatışma değil, ortak akıl, dayanışma ve kolektif iş üretiminin ön plana çıkartılmasını zorunlu kılar. Sorunlar karşısında birlikte düşünmekten, birlikte tartışmaktan ve sorunları birlikte göğüslemekten başka çaremiz yoktur. 

Önümüzdeki dönemde birbirimize daha sıkı kenetlenerek muhataplarımız karşısında tek yürek ve tek yumruk olmamız gerekirken Neo-liberal sistemin yaratmak istediği kişilik özelliklerine uygun benmerkezci tutumlar içerisinde olmak, bizleri zayıflatmak ve yıpratmaktan öte bir anlam taşımaz. Kişilerin, makamların gelip geçici olduğu, oysa kurumlarımızın, yani meslek odalarımızın kalıcı olduğu düşüncesini bir an bile aklımızdan çıkarmadan salt iktidar olabilmek adına meslek bilincinden yoksun, samimiyetten uzak, kişisel hırslara ve ikbal heveslerine dayalı girişimlere geçit vermemeliyiz.  Kişileri ve kişi odaklı grupsal saflaşmaları değil, mesleğimizi geleceğe taşıyacak bir zihniyeti ön plana çıkarmalıyız.

Unutmayalım ki, bir yandan rekabet kavramını sorgularken diğer yandan kendi meslektaşını rakip görme anlayışı, bir yandan meslek etiğinden bahsederken diğer yandan iktidar uğruna bunu hiçe sayan fırsatçı yaklaşımlar, örgütsel bütünlüğümüzü zedelemekle kalmaz, ilerleyen yıllarda karşılaştığımız sorunlarla baş edemez hale gelmemize neden olur. Diğer yandan, tüm sorunların çözümünü mevcut yönetimdekilerin değişmesine bağlamak ve ortak bir bakış açısına sahip olmadan sırf birilerine karşıtlık üzerinden bir araya gelmek en basit ifadeyle ufuksuzluk göstergesidir. Böylesi tutumlar; karşı karşıya olduğumuz ve üzerine yoğunlaşmamız gereken acil meslekî sorunlarımızın tartışılmasına engel olur. Bu bağlamda örgütlü gücümüzü korumak ve bütünlüklü bir mücadele perspektifine uygun hareket etmek zorundayız.

 

Değerli meslektaşlarım,

Bir ülkenin demokratik olması sivil toplumun gücü, etkinliğ ve karar alma süreçlerine katılımı ile ölçülür. Meslek odaları da, birer sivil toplum örgütü olmaları sebebiyle demokrasinin vazgeçilmez öğeleridir. Sivil toplum örgütü olarak Eczacı Odalarının mevcudiyeti ve bu çerçevede işlevlerini yerine getirmeleri, eczacıların demokrasiye sahip çıkması anlamına gelmektedir.

Eczacı Odaları; sağlık, ilaç ve eczacılık alanındaki sorunlarda çözüm üretmek ve meslekî çıkarları, toplumun genel çıkarları ile birlikte ele alan politikaları hayata geçirmekle yükümlüdür. Eczacı Odalarının, eczacıların ve toplumun gereksinimlerine yanıt vermesi ise, faaliyetlerindeki tutarlılık, meslek mensuplarına sunduğu hizmetin kaliteli olması, üye tabanını kucaklaması ve süreçlere dâhil edebilmesi ile mümkündür.

Eczacılık mesleğinin sorunları, halkımızın sağlık ve ilaç alanındaki ve diğer konulardaki sorunlarından bağımsız olarak ele alınamaz. Bu doğrultuda; meslekî sorunlarımızı toplumsal koşullardan soyutlayarak, bireysel çabalarla çözümleyemeyeceğimizi fark etmeliyiz. Bunun için, bir araya gelmekten ve meslek örgütümüz olan Eczacı Odalarımıza sahip çıkarak onları güçlendirmekten ve yönlendirmekten başka çıkar yolumuz bulunmamaktadır. Eczacı Odaları, birbirilerinden oldukça farklı niteliklere sahip olan meslektaşlarımızı, ilaç ve eczacılık alanındaki sorunlar nedeniyle meslek ilkeleri çerçevesinde bir araya getiren demokratik yapılardır.

Örgüt içi demokrasi açısından temel koşul; çoğulculuk ve eleştiridir. Farklılıkların birer zenginlik olduğunun kabulü ve yönetici pozisyonunda olanların eleştiriye tahammül gücü, örgütsel dinamizm açısından son derece önemlidir. Gelişim ve ilerleme; söz konusu dinamizmde yatmaktadır. Ancak çoğulculuk; uzlaşmaz karşıtlıklar ve sürekli çatışma üretmek anlamına gelmediği gibi eleştirellik de yapıcı olmaktan uzak ve giderek karalamaya dönük sözler olarak anlaşılamaz. Bu bağlamda Eczacı Odaları; çatışma değil uyumu, rekabet değil dayanışmayı, tek başına değil imece usulü üretimi, bireysel değil birlikte yönetimi ve kişileri değil zihniyetleri ön plana çıkaran yapılar olmalıdır.

Herhangi bir düşünsel perspektife yaslanmadan, sadece koltuk sevdası uğruna örgüt içi çekişmelere girmek, meslek deontolojisini ve meslekî dayanışmayı büyük zafiyete sürükler.

Değerli meslektaşlarım,

55 yıllık tarihsel birikimi, yaratmış olduğu gelenek ve örgüt kültürü ile Adana Eczacı Odası (ADEO), Türk Eczacıları Birliği (TEB)’in temel yapıtaşlarından birisi olmuştur. Kendi içerisinden lider figürler çıkartmayı başarabilmiş; her dönem TEB Merkez Heyeti’nde temsil imkânı bulmuştur. 2003 yılından bu yana Sayın Ecz. ERDOĞAN ÇOLAK’ın şahsında TEB Merkez Heyeti içerisinde Başkanlık Divanı’nda II. Başkan, Genel Sekreter ve son 4 yıldır Genel Başkan düzeyinde temsil edilmektedir.

 Ayrıca odamıza uzun yıllar hizmet vermiş, genel sekreterlik görevini yürütmüş, bu seçimde ise oda başkanlığına adaylığını koymuş Sayın Ecz. ALİ YÜCEL SEÇKİ de bir süredir TEB Merkez Heyeti üyesi olarak görev yapmaktadır.  Yine odamız uluslararası Eczacı Örgütlerine 2 üyesini,  rahmetle andığımız Ecz. ADNAN ÜLKÜ’yü ve Ecz. ALİ AYSAN’ı ayrı dönemlerde sokmayı başarabilen tek oda olmuştur. Bu manzara, örgütsel gücümüzü ve dayanışma ruhumuzu ortaya koyan en güzel örneklerden birisidir. Bu mevziiyi korumak ve sahiplenmek ADEO olarak öncelikli görevimiz olmalıdır.

ADEO, yarım asrı aşan başarılarla dolu tarihinde kamusal görev ifâ eden bir sivil toplum örgütü bilinci ile hareket etmiş; eczacılık mesleğini geliştiren ve geleceğe taşıyan süreçlerde ön saflarda yer almıştır. Sadece Eczacılık mesleğinin sorunlarına değil ülkenin diğer sorunlarına karşı da duyarlı, önce ülkem diyebilen, önyargılardan uzak, toplumun tüm kesimleri ile ilişki kuran ve tüm üyelerini kucaklayan bir odadır.

Bu görkemli tarihe baktığımızda neler görmüyoruz ki? Sürşarj hakkı mücadelesini başlatarak, kazanılmasını sağlayan ilk odadır ADEO. Türkiye’nin yakın geçmişinde bir meslek grubunun tüm mensuplarının katıldığı ilk eylem, eczacıların 2001 kepenk kapatma eylemidir. Bu eylem için ilk adımı atarak tüm Türkiye’deki eczacıları cesaretlendiren ADEO’dur.  2008 küresel krizinin eczanelerimizi vurduğu bir dönemde; mesleğimizin varlığını ve meslektaşlarımızın haklarını korumak adına meslek birliğimiz TEB öncüğünde 32.000 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz 21 Aralık 2008 “Artık Yeter Mitingi”ni sırtlanan ADEO olmuştur. Bu mitinge en büyük katılım, ADEO tarafından gerçekleştirilmiştir. 4 Aralık 2009 ‘da Türkiye genelindeki kepenk kapatma eyleminde de ADEO yine en ön saflarda olmuştur.

ADEO’nun bugüne kadar yaratmış olduğu kültür; dar gruplaşmalara dayalı yönetsel anlayışların ötesinde, barındırdığı farklı renklerin ve farklı seslerin güzelliğinin farkına varılabilen, mesleki dayanışmaya ve bütünleşmeye dayalı bir kültürdür. Türkiye’de demokrasinin ve çağdaşlaşmanın önündeki en büyük engellerden birisi, “bizler ve onlar” ayrımına dayalı siyasal-toplumsal kültürdür. İşte ADEO, söz konusu hâkim kültürel kodun dışında kalmayı başarabilmiş; kategorize etmeye, ötekileştirmeye ve ayrımcılığa dayalı anlayışların uzağında olmuştur. Gücünü bundan almaktadır ve bundan sonra da aynı şekilde yoluna devam etmelidir. Bundan sonra da demokratik-çoğulcu bir anlayış çerçevesinde bir arada olmak ve kolektif faaliyet yürütmek hepimizin boynunun borcu olmalıdır.

Bizler, bu geleneğin mirasçıları olarak onun ne derece kıymetli olduğunun fazlasıyla farkındayız. Zira bizler, Büyük şair Yahya Kemal’in pek veciz ifade ettiği gibi bizler “kökü mazide olan atiyiz”.

 

 

 

Değerli meslektaşlarım,

Küreselleşme kıskacındaki eczacılığın içinden geçmekte olduğu süreç; örgütsel bütünlüğü, meslekî dayanışmayı ve meslek etiğini temel alarak ortak aklı ön plana çıkaran, bir örgütlenme modelini zorunlu kılmaktadır. Eczacılık mesleği, örgüt içi rekabete feda edilemeyecek kadar yaşamsal bir eşiktedir. Bu bağlamda katılımcılığa, çoğulculuğa ve müzakereye önem veren, etkin kadroların bilgi ve deneyimlerinin yönetime yansıdığı, geçmişten aldığı güçle yüzünü geleceğe dönmüş, ayakları yere sağlam basan Eczacı Odalarına ihtiyacımız vardır.

Her daim mesleğin ve toplumun sorunlarını önceleyen bir bilinçle, ortak akılla ve kolektif eylem gücüyle, meslek birliği olan TEB’in politikalarını göz ardı etmeden hareket etmiş olan ADEO’nın bundan sonraki birincil önceliğinin yine ADEO ve buna paralel biçimde TEB olması gerekmektedir. Bunun için bütünleşmeye ve ortak pratikler geliştirmeye ihtiyacımız vardır. Bütünleşmek örgüt içerisinde her alanda ve her düzeyde görev ve sorumluluk almaktır. Bununla birlikte bütünleşmek, muhakkak belli makamlarda bulunmak ya da belli yerleri ele geçirmek olarak düşünülmemelidir. Aksine, sıradan bir nefer olarak da örgütle bütünleşmek ve çok daha büyük hizmetleri yerine getirmek mümkündür. Yönetimlerde bugün bir grup arkadaşımız, yarın bir başka grup arkadaşımız görev alabilir. Kuşkusuz yönetimlerde görev almak, örgütsel politikalara yön verebilmek, arzu edilen bir durumdur ancak örgüte katkı sağlamak sadece yönetimde yer almaktan ibaret sayılmamalıdır.

Değerli meslektaşlarım,

Gün, mesleğimizin gündemi, oda yönetimlerine talip olanlar arasında ilerde örgütsel bütünlüğü bozacak, yıkıcı sonuçlar doğuracak ve ilgimizi tamamen bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalara sürükleyecek seçimler üzerine konuşmanın zamanı değildir. Bugün, Dünya ve Türkiye’deki değişimi ve gelişimi kavramının, önümüzdeki sürece bakarak mesleğimizin geleceğini sağlıklı bir şekilde inşa etmenin zamanıdır. Bunu gerçekleştirmenin yolu çoğulcu, kapsayıcı, diyaloga açık ve bütünleşik bir örgütsel perspektiften geçer.  

Unutmayalım, Alman şair Goethe’nin dediği gibi “Çözümde görev almayanlar problemin bir parçası olurlar.”

Bu doğrultuda önümüzdeki dönemde bugüne kadar olduğu gibi ve daha fazlasıyla;

  • Eczacının, ilacın üretiminden hastaya sunumuna kadar her aşamada söz sahibi olmasını sağlayacak çalışmalar yürüten,
  • Eczacının tedarikçi değil, sağlık danışmanı olduğu gerçeğini her fırsatta dillendiren,
  • İlaç değil bireyi/hasta odaklı bir eczacılık anlayışını referans alan,
  • Akılcı ilaç politikalarını savunan ve sağlıkta tasarrufu yalnız bu amaca bağlayan,
  • Hizmet kalitesi kültürü, sürekli mesleki gelişim ve yaşamboyu öğrenme felsefesini ön plana çıkaran,
  • İlaç ve eczacılık alanındaki yeniliklerin takipçisi ve taşıyıcısı olan,
  • Örgütsel faaliyetlerde ve sorunların çözümünde demokrasiyi, katılımcılığı, ortak aklı ve birlikte iş üretimini esas alan,
  • Meslek etiğine uymayı sorumluluk sayan,
  • Meslektaşlar arasında rekabet değil dayanışmayı önceleyen,
  • Mesleğin ve toplumun çıkarlarını kişisel çıkarlarının önüne koyan,
  • Sadece serbest eczanelerde değil kamu, hastane, üniversite ve sanayi de çalışan tüm meslektaşlarının çalışma koşulları ve özlük hakları ile ilgilenen,
  • Gücünü yalnız hukuksal düzenlemelerden değil, üyelerinden alan,
  • Özgücünden aldığı güvenle mesleğin ve meslektaşlarının çıkarlarını her platformda savunan,
  • Üyeleriyle sürekli iletişim halinde olarak tabanın sesine kulak veren,
  • Meslek Birliği olan TEB’e sahip çıkan ve ortak politikalar üretilmesi hususunda aktif rol oynayan
  • Eczacılık mesleğini geleceğe taşıyacak en önemli yapılardan olan Eczacı Kooperatifleri ile yakın ilişkiler kuran,
  • Günü kurtarmaya dönük değil uzun erimli stratejiler çerçevesinde hareket eden,

bir ADEO’ya ihtiyacımız vardır. Bunu başaracağımıza olan inancımız tamdır, yeter ki BİR ve BİRLİK olmanın keyfine tekrar varalım.

BU BİR ÇAĞRIDIR SEVGİLİ MESLAKTAŞLARIM

MESLEĞİMİZE, TARİHİMİZE, GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKMA ÇAĞRISI

LÜTFEN BU ÇAĞRIYA KULAK VERİN

Değerli meslektaşlarım,

Sözlerime son verirken bu çalışma döneminde ADEO’da kurul, komisyon ve temsilcilik, kısaca her düzeyde görev alarak oda faaliyetlerine katılan ve emek harcayan tüm meslektaşlarımıza Yönetim Kurulumuz adına en içten teşekkürlerimi sunmayı bir borç biliyorum. Oda başkanlığını yürüttüğüm süre boyunca, desteklerini benden esirgemeyen herkese ayrıca minnetlerimi ifade etmek istiyorum. Genel Kurulumuzun mesleğimiz ve mesleğimizin her alandaki bileşeni için verimli ve başarılı olmasını diliyor, sizleri bir kez daha dostlukla ve dayanışmayla selamlıyorum.

 


24 Eylül 2011     Okunma Sayısı : 6564     Yazdır