AİLE HEKİMLİĞİ

Aile Hekimliği

 

Birçok ilde pilot olarak uygulanan Aile Hekimliği 20 Mayıs itibari ile Adana’da başlıyor.

Aile Hekimliği hükümetin “Sağlıkta Dönüşüm” adını verdiği projenin önemli bir parçasını oluşturuyor. Hekim, hemşire yani sağlık çalışanlarının çalışma hayatlarında yeni bir sayfa anlamına gelen bu uygulama vatandaş ve eczacıları da yakından ilgilendiriyor.

Bizlerin ne kadar çok etkilediğini bugünlerdeki eczane nakillerinden anlayabiliriz. SSK reçetelerinin serbest eczanelerden karşılanmasından sonraki -yeni eczane yeri arayışları bakımından- en hareketli günleri yaşıyoruz.

Sağlıkta Dönüşüm Programı veya özelde GSS, Aile Hekimliği gibi uygulamaların kısa vadede ortaya çıkan sonuçları yanında, uzun vade de getireceği anlayış farklılıkları olarak iki ayrı noktadan değerlendirmek gerekir.

Sağlıkta Dönüşüm Programı gerçektende Türkiye sağlık sistemine ciddi bir dönüşüm getirmektedir. İlk önceleri genel görüntü anlamında sağlık alanının ayıpları diye tanımlayabileceğimiz birçok eksiklik giderilmiştir. Ülke nüfusunun diğer yarısının ilaç hizmeti almasının sağlanması, ilaç fiyat indirimi, kamu hastane ayrımının kalkması, yeşil kart uygulaması vb…

Tüm bu uygulamalar pratikte yaşanan sorunlara ilişkin çözümler getirdi diyebiliriz. Göze hoş gelen bu uygulamaların devamında ne olacağı, hangi mantık, hangi politika çerçevesine yakınlaşacağı asıl önemlisi. Çünkü sağlık sistemini uzun vadede etkileyecek, mantalitesini yani temelini, anlayışını değiştirecek uygulamalar bundan sonra hayata geçirilecek. İşte SSGSS yasası bu anlamda önemli bir kırılma noktasıdır.

SSGSS Yasası azda olsa düzeltmeler yapılarak meclisten geçmiştir. Artık emekli olmak için daha çok çalışmak zorundayız, sağlık hizmetlerine ulaşım daha pahalı hale geldi. Özellikle çocuklarımız sosyal güvensizlik ile büyüyecekler.

GSS genel bütçeden pay yerine prim ödeme esasına dayalı olması, devlet hastanelerine yeterince yatırım yapılmamakla birlikte özel hastane ve özel polikliniklerin özendirilmesi, aile hekimliği gibi birinci basamak sağlık hizmetlerinin “finansman gerektiren ve işletmecilik isteyen” bir sisteme dâhil edilmesi, Türkiye sağlık sisteminin nereye gittiğinin göstergesidir.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında salgın hastalıkla mücadele üzerine kurulu sağlık teşkilatımız, sonraki yıllarda sağlık personeli eğitimini önceleyerek sağlık hizmetini yaygınlaştırmıştır. 1945'lerde başlayan 1961 anayasası ile ivme kazanan sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi 1980 yıllara kadar inişli çıkışlı sürdürülmüştür.

Bu tarihlerde sosyal güvenlik kurumlarımız kurulmaya başlandı. Ana- çocuk sağlığı merkezleri açıldı. Yine bu dönemlerde genel sağlık sigortası tartışmaları ve hazırlıkları yapıldı. Ancak tüm planlama sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi üzerine kurguluydu.

Temel sağlık politikalarına sosyal devlet kavramı ve anlayışı yön vermişti.

 

Ancak sağlığın kamu alanındaki etkinliği, 1980 de başlayan liberal politikalar ile azalmaya başladı. 1990'dan sonra artarak devam etti. Özellikle ABD Başkanı Reagan ve İngiltere Başbakanı Thatcher’in etkisi ile başlatılan monetarist iktisat uygulamaları ardından, bilinçli propaganda iletki altına alan neo-liberal ekonomi uygulamaları, 1990 sonrasında tüm dünyada sosyal devlet anlayışında önemli bir erozyonu da beraberinde getirdi.

Bu tarihten sonra küresel aktörler özelikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sağlık politikalarına müdahale etmeye başladılar. IMF, Dünya Bankası ve bu tür ülkeler için hazırlanan Uyum Programları sağlık sisteminin kurgusunda üç önemli belirleyen oldu.

2000’li yıllardan sonra ise artık bugün çok yakından hissettiğimiz “sağlığın piyasa materyali olma” hali gün ışığına çıktı.

Her ne kadar tüm taraflar eski sosyal güvenlik kurumlarını tariflerken kara delik tanımı kullanılıyor olsa da, hükümet edenler sağlığı daha eşit ve ulaşılır hale getirdiklerini söyleseler de ortada bir gerçek var ki, bundan sonra sağlığın, neoliberal politika ile belirlenen, pahalı, kişiye özel ve hak olmaktan çıktığıdır. Primini ödeyemeyen, katkı payını veremeyen vatandaşın nasıl daha kolay sağlık hizmeti alacağını açıkçası merak ediyoruz.

Aile Hekimliği uygulamasında da aynı endişeleri yaşıyoruz.

Aile Hekimliği Dünya Sağlık Örgütü tarafından desteklenmekte, ayrıca sosyal politikaların egemen olduğu birçok gelişmiş ülkede uygulanmaktadır. Koruyucu tedavideki başarıları, hastaların izlenmesi, kayıt altına alınması, 2. ve 3. basamak sağlık merkezlerinin rahatlaması gibi ciddi faydalar sağlamaktadır.

Ancak Türkiye modelinde alt yapı eksikliği, eğitim sorunu, bilimsel yanı, denetim mekanizmasının eksikliği gibi handikaplar bir yana Aile Hekimliğinin bir ticarethane gibi algılanması, buna yönelik hazırlık yapılması en büyük yanlışlıktır.

Hekimler 7/24 hizmet veren, personelin maaşını hesaplayan, elektrik, kira sorunu olan ve mutlaka reçete üretmesi gereken hale gelecekler. Sağlık Bakanlığı ile sözleşme yaptıkları gibi SGK ile de anlaşma yapacaklardır. Eczacılar gibi artık hekim de sözleşme mahkûmu hale gelecektir. ( Bu arada Ebe, Hemşire, sağlık teknisyeni gibi sağlık emekçilerinin durumu en sıkıntılı olmasına rağmen pek gündemde değil. )

Kısacası hükümet sağlık alanında özelleşmeyen hiçbir alan bırakmayacaktır. Ülke insanı sağlık hizmeti gibi inisiyatifi olmadığı bir alanda serbest piyasa kurallarına teslim edilmektedir.

Yeni sağlık sistemimiz hayırlı olsun!

 

Ecz. Burhanettin BULUT

BAŞKAN

 

 

EK DOSYALAR

Aile_heki...doc


01 Mayıs 2008     Okunma Sayısı : 4830     Yazdır