ORTAK SORUMLULUK

Her yıl olduğu gibi 14 Mayıs Eczacılık Günü’nü bir dizi etkinlik ile kutladık. 21 Mayıs’ta Adana’da başlayan “Aile Hekimliği” hakkında bilgi aldık. Aile modellerini Psiko-drama ile izledik. Gerçek bir yaşamdan yola çıkarak uyuşturucu gerçeğini “eroin güncesinde” gördük. Baloda, sabah kahvaltısında ve Atatürk Anıt’ına çelenk koyma töreninde meslektaşlarımızla bir araya geldik. En önemlisi de meslekte 30 yılını dolduran meslektaşlarımızın heyecanlarına ortak olduk.

Bölgemizde hizmet veren tüm eczacıların övünç kaynağı olduğuna inandığımız “Adana Eczacı Odası Anaokulu”nun açılışını misafirlerimizle birlikte gerçekleştirdik. Açılışta, Adana Valimizin mesleğimizle ilgili sözleri hepimizin duygularını okşadı. Okulumuzun açılışına katılamayan meslektaşlarımızın çok şey kaçırdığını söyleyebilirim, açılışta birlikte olduğumuz arkadaşlarımız çok duygulandılar.

Etkinliklerimize ilginin çok olması biz yöneticilere güç veriyor; dayanışma, birlikte olma adına ümitlerimizi hep sıcak tutuyor. Etkinliklere katılan tüm meslektaşlarımıza, ayrıca Adana dışından gelen misafirlerimize ve bölgemizin sektör temsilcilerine çok teşekkür ediyoruz.

Bölgemizde olduğu gibi diğer eczacı odaları ve birliğimiz 14 Mayıs Eczacılar Gününü dayanışma, mesleki bilgilenme ve kamuoyu oluşturma adına kutladılar. Ancak Ankara ve İstanbul farklı bir organizasyon ile Türkiye gündemine girdi.

“Geleceğimizin kararmaması için vitrinlerimizi karartıyoruz” diye uyarı eylemi yaptılar. Eczacı örgütlerinin dinamizmini ve hassasiyetlerimizi kamuoyuna başarılı bir şekilde aktardılar.

İçinde bulunduğumuz dönemde sağlık sektörümüz belki de Cumhuriyet tarihinden bu yana en önemli yapısal ve anlayış değişikliği yaşamaktadır. SSGSS yasası, Genel Sağlık Sigortası ve Aile Hekimliği; Türkiye sağlık sisteminin radikal biçimde değişikliğidir. Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesinden vazgeçilip yerine finans ağırlıklı bir yapının geldiğini söylemek doğru olacaktır. Bu anlamda Aile Hekimliği toplantısında söylediğim gibi; sağlıkla para ilişkisi en aza indirilmesi gerekirken, aksine bir yaklaşım ile her işin başına ticaret, işletme konmuştur. Aile hekimi kira ödeyecek, personelin maaşını ödeyecek, bu arada da bizim gibi devletten geri ödeme bekleyecek. Açıkçası biz eczacıların yaşadığı ekonomik sıkıntılar hekimlerimizi de beklemektedir. Ticaret-sağlık ikilemi gibi piyasalaşmanın yarattığı tahribatlar ve etik erozyon konusunda ciddi endişeler duyuyoruz.

Bizler sermaye grubu değiliz. Bilgimiz ve emeğimiz ile kamu hizmeti vermeye çalışıyoruz. O nedenle “siz de serbest piyasasınız” denildiğinde kabul etmiyoruz. Yapımız serbest piyasaya uygun olmadığı gibi, serbest piyasa kuralları ile de mesleğimizi icra etmiyoruz.

Ayrıca 6197 sayılı yasa, OTC, İlaçta Reklâm, 2008 SGK Protokolü, SUT, ilaç fiyat hareketleri, kamu ıskontosu, reçete kontrolü, mevzuatın eczacı aleyhine uygulanması gibi tüm gelişmeler eczacıları endişelendirmeye, gelecek kaygısı duymaya itmektedir. O nedenledir ki vitrin karartan meslektaşlarımıza tüm ülkemiz eczacıları sessiz destek vermiştir. Bunun başlangıç yani bir anlamda uyarı eylemi olduğunu kamuoyuna yansıtmıştır. Meslekte eczacı sahip ve mesul müdürlük başta olmak üzere her türlü saldırıya karşı örgütlerimiz gerekli reaksiyonu gösterecektir.

Ülkemizde mevcut eczane modeline karşı her zaman bir ilginin ve müdahalenin olacağını her seferinde dile getiriyoruz. Meslek örgütleri olarak üst birlikte acil eylem planı belirlemeliyiz. Salt sözlerle ve eylemlerle bu dönemi geçiştirmemiz mümkün değildir. Tüm eczacılar bu süreçten sorumluyuz ve hepimize görev düşüyor.

Öncelikle planlamasını yapmamız gereken proje, “ekonomik olarak sıkıntıda bulunan 8 bin eczanenin iyileştirilmesi” projesi olmalıdır. Yıllar önce gündeme taşıdığımız üst limitli eczane cirosu projesi veya ortak havuz oluşturma projeleri üzerinde uzmanlarla çalışılmalı, bu alanda yoğunlaşmalıyız.

8 bin eczacıyı korumak 14 bin eczacının ortak sorumluluğudur.

İkinci önemli husus, haklı haksız eczacıların basın önünde sürekli yıpratılmasına karşı alınacak tedbirlerdir. Kendi etik sorunumuzu kendimiz çözemez isek, bu tür haberlerle her gün karşılaşmaya devam edeceğiz. Özellikle Büyükşehirler başta olmak üzere muvazaa bir başka çözüm bekleyen sorunumuz olarak durmaktadır.

Kısacası, ülkemizde ilaç ve eczacılık alanında bu kadar hızlı değişim yaşanırken bizler tedbir alamazsak bizim dışımızda yapılan planlamalara dahil olacağımız açıktır. Yapılan planlamalar artık komplo teorisi olmaktan da çıkmıştır.

Büyük bir camianın üyeleri olarak birbirimize sımsıkı sarılmalı, bilime, her türlü yeniliğe açık olmalı ve örgütlerimize sahip çıkmanın öneminde hareket etmeliyiz. Unutmayalım ki bizden kopan her zayıf halkadan sonra sıra ondan sonraki yeni en zayıf halkaya gelecektir.

Saygılarımla

Ecz. Burhanettin BULUT

Başkan

 


04 Haziran 2008     Okunma Sayısı : 3646     Yazdır