SESSİZLİK!
Sessizlik!
2011 yılına sessizce giren meslek örgütlerimiz, üstün başarı ile bu sessizliğini korumaya devam ediyor. İlaçta Reklam, G2D, sözleşme, ilaç fiyat indirimi, SUT değişikliği, ölçüm çubukları, indirim farklarının karşılanması kargaşası bile bu sessizliği bozmaya kâfi gelmiyor. Bazı bölge eczacı odalarımızın muhalefet etme olarak gördüğü tuhaf davranışları, üst birliğimizin danışma ihtiyacını duymaması, yaklaşan genel seçimler, şimdiden TEB hesapları, asıl konuya giremememize ve sessizliğe katalizör görevi görüyor.
Bu güne kadar çalışanı, öğrencisi ve örgütü ile eczacı camiası ciddi eylemler düzenledi. Eczane kepenk indirme, Ankara mitingi ve defalarca kamuoyu oluşturma çabaları tüm bu somut deneyimler eczacıya ‘bir arada olma’ gücünü derinlemesine hissettirdi.
Ancak bugün bu denli önemli deneyimleri yaşamış kitlenin aynı coşku ve hisle dolu olduğunu -en iyi niyetle bile- söylemek pek mümkün görünmemektedir. Tabi burada zamanında oluşan olumlu enerjiyi diri tutmanın, doğru yöne yönlendirmenin oldukça güç olduğu bir gerçektir. İyi niyet, gayret, konulara hâkimiyet, muhataplarla iyi ilişkiler ve özveri ile mücadele, her defasında doğru sonuçlar vereceği anlamına gelmemektedir.
Bizim gibi hükümetlere baskı görevi üstlenen yapılar, meslek içi eleştirileri kaybettiğinde veya üst birlik, odalar, kendini üyesine kapattığında ne kadar doğru işler yapsalar da gelecek için tehlike sinyalleri vermeye başlarlar. Stratejik olarak, yöneticilik bazen geriye dönüp yeniden değerlendirme yapmayı gerektirir. Bir örgüt yöneticisi bireysel olarak yapılan işi ve kendini ‘yüksekte görme’ hissine kaptırırsa çevresini dikkate almamaya başlar. Tabii buna rağmen dar çevrede epeyce alkış alabilir ve hatta konforlu bir düzende kurabilir.
Akademik bilgiler ‘ben daha iyi bilirim’ anlayışlı bir yönetimin, ilk başlarda tabanı ile bir mesafeye neden olacağına ve ardından ilgisizlik, karşılıklı değersiz görmenin hâkim olduğu bir dönemine geçileceğini vurgular. Üyeler üzerinde belirsizliğin, her ne sebepten olursa olsun güvensizlik başlayınca onca yıllık birlikteliğiniz, başarılarınız birkaç günde hatırlanmaz olur. Bu nedenle her zaman kitlelerin sessizliğini duyacak bir algıya ihtiyaç duyulur.
Bugünlerde oluşan sessizliği bir memnuniyet değil aksine bir kabul ediş hezeyanı olarak görmeliyiz. Sadece ekonomik daralmanın yarattığı gerilimi yaşamıyoruz, akıl ve mantıktan uzak uygulamalar nedeni ile mesleğinden soğuyan bir kitleye döndük. G2D uygulaması gibi manasız, bizle hiç alakası olmayan, uygulayıcılar ile sanayinin konusu dahi bizim üzerimize yüklenmiş durumda.
Sağlık politikalarını bir yana bırakarak, SGK anlayışının yarattığı hasarı görmezden gelerek kendimizi değerlendirmeye almamız ciddi haksızlık olduğunun farkındayım. Ülkemizin uzun yıllar eğitim görmüş binlerce hekimini kendi politikaları adına “mesleğini kurumsal ideolojilerine kurban eden paracı doktorlar” diye vatandaşa şikâyet eden ve bu nedenle şiddete uğrayan hekimlere yapılanları düşününce bir eczacı olarak elbette asıl sorumluların kim olduğunu biliyorum.
Aynı anlayışın temsilcileri eczacı ve örgütü ile kedinin fare ile oynaması gibi oynamaktadır. Bizlerde kuyuya atılan her taşın peşinde koşmaktan, kendilerini kamu, biz eczacıları ise birer hırsız olarak gören anlayışlara karşı tutarlı bir duruş sergileyemiyoruz. Her gelişmeye karşı farklı tavır sergilemek bizleri yanlışa sevk ettirir. Unutulmamalıdır ki, dışımızdaki anlayışlar tek beklenti üzerinde birlik oluşturmuş iken bizlerde dalgalı tavırlar davranışlarımızın değersizleşmesine neden olur.
Siyaset, her seçim döneminde olduğu gibi sürekli oy kazanmak için malzeme aramaktadır. Bu nedenle seçim yaklaştıkça gerginlikler artmaya başlar. Meslektaşlarımıza karşı bilinçli bir karalama ardından yeni uygulamalar yürürlüğe alınır. İstisnasız her seferinde aynı durumun olması tesadüf sayılabilir mi?
Çok kazanan, düşen ilaç fiyatlarına karşı olan bir kesim diye lanse edilerek eczacı üzerinden prim yapılmaya çalışılmaktadır. İktidar kadar muhalefeti, hekimi, eczacısı ve tüm vatandaşı bu ülkenin sahibidir. İçki içenler, türbanlılar, çok kazananlar, siyahlar, beyazlar diye her seferinde karşı taraf yaratarak cepheleştirme günümüz siyasetinin en bilinen yöntemidir.
Zaman kavramı, doğru ve yanlışın turnusol kâğıdıdır. Bugün savunduğunuz fikirlerin, davranışların yarın ne sonuçlar çıkaracağını bugünden bilmemiz elbette mümkün değildir. Ancak anlamsız didişmelere, basit siyasi oyunlara alet edilmeden birliğimizi korumaya devam etmeliyiz. Enerjimizi manasız işlerde harcamamalıyız.
Birbirimize, hükümete, siyasete, kurumlarımıza karşı nefret oluşturmadan, mücadele azmini diri tutmalıyız. Nefret insanı kendinden uzaklaştıran en bayağı histir. Ancak yaşama ve haksızlığa karşı mücadele için öfkeli olmak direnci arttırır.
Bu kadar sözlere rağmen, düşündüğümüzün aksine bugünkü sessizliğin bir kabulleniş değil duyulan güvenin ifadesi olduğunu ümidi ile…
Ecz. Burhanettin BULUT
Başkan