TEB 38.OLAĞAN BÜYÜK KONGRE KONUŞMASI
Sayın Divan
Saygıdeğer Oda Başkanları ve Delegeler
Değerli Meslektaşlarım,
Bu kürsüden sizleri şahsım, başkanı bulunduğum Adana Eczacı Odası Yönetim Kurulu ve Adanalı meslektaşlarım adına; dayanışma ve kardeşlik duygularımla selamlıyorum.
Halkın yarısının oyunu ve desteğini arkasına almış, artık daha da kuvvetli ve dolayısıyla da cesur bir siyasi iktidarın; sivil toplum kuruluşları ile ilgili olarak, çıkarmaya hazırlandığı kanunların yer alacağı, sivil bir anayasa beklentisinin kabul gördüğü böylesi politik bir dönemde, Türk Eczacıları Birliği seçimlerinin artık daha da hayati önem taşıdığını arz etmek isterim.
Değerli Meslektaşlarımız,
Sivil toplum kuruluşlarının tüm görev ve yetki tanımlarının yeniden oluşturulacağı, toplumsal muhalefetteki mücadele alanlarının daraltılacağı, hak ve özgürlükler konusunda tabanından koparılarak, tek tipleştirme politikalarına karşı, varlık sebeplerinin sorgulanacağı ve sorgulatılacağı bir süreç dayatılıyor bugün topluma. Örgütlenmenin anayasal bir hak olduğu 30 yıllık tarihsel birikim, maniple edilmeye çalışılıyor.
Bu yüzden bugün Türk Eczacıları Birliği seçim sonuçlarının gelecekteki sivil toplum kuruluşlarının inisiyatif gücünde, mutlaka etkisi olacağını tarihsel bir tespit olarak kayıtlara geçmek isterim.
Değerli meslektaşlarım,
Bir sivil toplum örgütünde yönetimin başarısının ilk kuralı, katılımcı demokrasiyi benimsemiş ve uygulamış olmasıdır... Ancak böyle bir yapılanma biçimi sayesinde bu örgütlerin; toplumsal demokrasinin gelişmesine önemli katkıları olabilir. Bunu ise sadece bir çıkar grubunun haklarını korumakla kalmayıp, değişen dünya ve ülke koşullarını izleyip müdahil olarak yapabilirler.
Hatta denebilir ki; bir ülkede demokrasinin gelişimi büyük oranda o ülkede var olan sivil toplum kuruluşlarının varlığı ile mümkündür.
Fakat, ne yazık ki son yıllarda dünyada var olan siyasal yapılanma genel olarak anti demokratik bir çizgi izlemektedir.
Ülkelerin kendi kaderlerini tayin edemedikleri sözde çağdaş dünya birliği anlayışı…
Güçlülerin zayıfları acımasızca ezdiği bir dünya…
Yeni adıyla demokrasi ve özgürlük getirme vaadi olan emperyalist işgaller…
Tüm dünyada, sözde demokrasi adına yaşanan bu duraklamalar, elbette ki ülkemizde ve Türk Eczacıları Birliği’nde de izdüşümünü bulmuştur. 1956 yılında kurulan Türk Eczacıları Birliği; 1961 ve 1982 anayasaları ile anayasal kurum kimliği kazanmıştır. Bu tarihten beridir ki, tüm eczacıların haklarını korumak adına birçok başarılı eyleme de imza atmıştır.
Fakat, 2004 yılından bu yana uygulanan kararlar ile gelinen nokta; mesleğimiz ve Türk Eczacıları Birliği için iyileştirme değil, varlığını sürdürme savaşına dönüşmüştür.
Tabiî ki bu noktada her türlü olumsuzluğun, Türk Eczacıları Birliği yönetiminin zafiyetine bağlanması insafsızca olacaktır. Mevcut siyasal iktidarın sivil toplum örgütlerine karşı önyargılı tutumu ve diyalogsuz bir yöntemi benimsemesi burada en önemli etkenlerden biridir…
Bir diğer önemli unsur olan örgüt içi muhalefet de bu olumsuz tablo da pay sahibidir…
Muhalefet temsili demokrasilerde en az iktidar kadar ana unsurdur. İktidarın yönetimsel zafiyetlerini ve uygulamalardaki aksaklıkları aşağıdan yukarıya doğru ileten; iktidarı tüm alanlarda fikirsel olarak besleyen, canlı tutan itici güçtür…
Örgüt temsiliyetlerinde muhalif çizgiler ,farklı sesler olmalı ve iktidarı denetlemelidir…Ancak Türk Eczacıları Birliği içindeki muhalefet anlayışı, maalesef Türk Eczacıları Birliği’ne katkı sunamıyor.Örgütsel bütünlüğü bozan ,hoyratça aldığı kararlarla kamuoyunu ve üyelerini hayal kırıklığına uğratan bir tavırla, uzlaşmaz ve çelişkili bir yol izliyor.
Elbette ki kişiler ve kurumlar hata yapabilirler.
Son imzalanan protokol sürecinde Türk Eczacıları Birliği içindeki örgütsel eksiklikleri görüyor,bunlara bağlı olarak oluşan güncel sorunları eczanelerimizde yaşıyoruz..
Ancak, Türk Eczacıları Birliği’nin örgütsel imajına zarar vererek, devletin karar alma ve uygulama birimlerinin karşısında, Türk Eczacıları Birliği’nin hareket alanını kısıtlayarak yine kendimize zara vermedik mi ! ?
Değerli meslektaşlarım …
Türk Eczacıları Birliği’nin tartışmasız ve alternatifsiz tepe örgütümüz olduğu gerçeğini yadsımadan; Türk Eczacıları Birliği’nin politikalarına eleştiri hakkımız saklı kalmak şartı ile aynı zeminde -özellikle eylemlilik süreçlerinde- yan yana durmayı bilmeli ve bu yan yana durma kültürüne her fırsatta sahip çıkmalıyız…
Ama her ne olursa olsun, bir örgütün en önemli gücü tabanına güvenmesi ve katılımcı demokrasiye inanmasıdır… Alınacak kararların uygulanır olabilmesi için, ilk koşul bu olmalıdır… Bu anlayış doğal olarak sadece Türk Eczacıları Birliği’nden değil tüm Eczacı Odalarından da beklenmelidir…
Değerli Meslektaşlarım,
Bizler, Adana Eczacı Odası eczacıları olarak, her zaman, Türk Eczacıları Birliği yapılanmasının dinamik kanatlarından birini oluşturduk. Eylül ayı seçimlerini de 785 üyemizin, 724 ünün katılımı ile % 93 gibi yüksek bir oranla gerçekleştirdik. Üyelerimiz sadece oy vermedi; söylediklerimizi de onayladı… Biz en önemli projemizin eczacının oda yönetimlerine katılımı olduğunun altını çizdik ve meslektaşlarımız bize, bu kürsüde, bunu dile getirmek için vekâlet verdi.
Bizler bu yüksek katılımı tüm Odalardan da beklerdik. Çünkü; Tabanının katılımını sağlayamayan tüm yapıların; yasal yollarla işbaşına gelmelerine rağmen, meşruiyetleri her zaman tartışma konusu edilir. Bu meşruiyet sorunu, tüm güncel pratiklerde, çoklu kırılma noktalarını oluşturur. Zira Türk Eczacıları Birliği yönetiminde veya muhalefette söz sahibi olmak istenirken, bu temsiliyetin meşruiyeti de sorgulanmak zorunda bırakılmamalıdır…
Değerli Meslektaşlarım,
Bu kongrede kesinlikle tartışılması zorunlu olan diğer bir konu da, ne yazık ki ısrarla yapısını yenileyemeyen ecza kooperatiflerimizdir. Ecza kooperatiflerimizin yapıcı eleştirilerle iyileştirilmeleri ve tüm eczacıların tıpkı odalara üyelikleri gibi ecza kooperatifi üyelikleri zorunlu olmalıdır. İlacın asıl alıcısı olan devletin, satış koşullarının belirleyicisi haline geldiği, uluslararası ve ulusal sermayenin iştahını kabartan ilaç pazarının, eczacının neredeyse kontrolünden tamamen çıkmasının umut edildiği bir dönemdeyiz. Mevcut yönetimi ile ilgili olarak eleştirilen kooperatiflerin, yeni bir yapılandırma ile revize edilerek, süratle şubeleşmesi sağlanmalı, finansal gücü artmış yapısal devinimini, akılcı yatırımlarla tamamlamış biçimi ile eczacılık için itici bir güç haline getirilmelidir.
Yani zincir eczane tehdidini eczacı lehine çevirebilmek, zincirleşmenin kooperatifler üzerinden gerçekleşeceği ve eczacının tek unsur olarak belirlendiği bir yapıyı oluşturabilmek için gerekli hukuki, mesleki ve siyasi tüm kanalların devreye sokulması gereklidir.
Değerli Meslektaşlarım,
İçinde bulunduğumuz koşullar gerçekten eczacılık mesleğinin can çekiştiği günler... Hem, Hükümet diyalogdan yana değil, hem de, ilaç sanayi verilen sözleri tutma konusunda özensiz ve içtenlikten uzaktır…
Öte yandan olumsuzluklar ne kadar çok olursa olsun; örgütsel gücümüze kesinlikle inanmalıyız… Geçmişimiz, bu güce inanmamızı gerektiren örneklerle doludur…
Böyle zorlu bir dönem; birlik ve beraberlik istiyor hepimizden; Ama bu demek değildir ki aday olunmayacak, muhalefet edilmeyecek… Tam aksine, örgüt içi muhalefete ciddi biçimde ihtiyaç vardır. Bu Kongrede de farklı adayların olması bir zenginlik olarak düşünülebilir; ama adayların Türk Eczacıları Birliği’nin ihtiyacı olan yeni bir model için inandırıcı plan ve projelerinin olması gerektiğini düşünüyoruz.
Evet, Değerli Meslektaşlarım,
Önümüzde gerçekten ciddi tehlikeler var bildiğiniz gibi… Kanun Hükmünde Kararnameler ile oluşturulan yapılar; ilaçta reklam, marketlerde ilaç satışı ve belki de zincir eczaneler… Tüm bu tehlikeler bizleri bekliyorken ve bunun için birlikte davranmamız gerekirken, kısır tartışmalarla vakit kaybetmememiz gerekmektedir.
Sonuç olarak, Bu kongrenin bu birlikteliğe ev sahibi olacağını umut etmek istiyorum… ve konuşmama Adana Eczacı Odası seçimlerinde dile getirdiğimiz gibi ‘’gelecekte de eczacıyım diyebilmek için birlikte yönetelim ‘’ diyerek son veriyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Ecz. Ersun ÖZKAN
Başkan