ODA BAŞKANIMIZIN 43. DÖNEM 3. BÖLGELERARASI TOPLANTISI KONUŞMASI


Merkez Heyetimizin, Denetleme Kurulu’nun, Yüksek Haysiyet Divanın değerli Başkan ve Yöneticileri, Bölge Eczacı Odalarının değerli Başkan ve Yöneticileri, değerli meslektaşlarım hepinizi şahsım ve Adana Eczacı Odası adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Muğla Eczacı Odası Başkanı nezdinde de Muğla Eczacı Odasına misafirperverlikleri için teşekkür ediyorum.

Bizim meslek yasamızda halk sağlığı ile ilgili önemli bir madde var. Aslında, halk sağlığı deyince içerisine her şey giriyor çevre sağlığı giriyor, insan sağlığı giriyor, hayvan sağlığı giriyor, bitki sağlığı giriyor. Şimdi depremlerle beraber de binaların da sağlığı giriyor. Halk sağlığını korumak adına sahra eczanelerinde fedakarca görev yapan tüm meslektaşlarıma da buradan teşekkürlerimi arz ediyorum.

Serkan Başkanım Muğla şartları ve otellerle ilgili affını istedi, aslında 6 Şubat’tan sonra deprem bölgelerinde yaşadıklarımızdan sonra biz çadırda da yatarız, arabada da, sandalyede de uyuruz hiç fark etmez.

Biz meslektaşız, biz meslek için her yerde her zaman 7 gün 24 saat göreve hazırız!

Ben depremle ilgili bir slayt sunumu hazırlamadım çünkü orada fotoğraf çekmek istemedim anılarda çok büyük bir yıkıntı çünkü bizler için. 6 Şubat pazartesi günü saat: 04.17’den sonra biz de Adana’da yaşadık o yıkımı sıkıntıyı, şükrettik fazla kaybımız yoktu. İlk başta dediğimizde kendinin ve ailesinin can ve mal güvenliğini sağlayan meslektaşlarımızı göreve çağırdık, bize gelen bilgilere göre de eczanelerimizin durum tespitini yapmaya çalıştık.

Arman Başkanım aradı geçmiş olsun dileklerini iletti sonrasında da Hatay’la ilgili sahra eczaneleri ile ilgili görev alır mısın diye sordu tabi ki Başkanım destek oluruz dedim. Ne yazık ki öğleden sonraki depremde bir eczanemiz tamamen yıkıldı. Ağır hasarlı eczanelerimizin de sayısı arttı. Salı günü İskenderun için konteyner gelecekti Saygın Başkanla görüştük konteyner ile ilgili kontak bilgileri aldık. Konteynerda sadece su ve jeneratör vardı ama hareket edene kadar meslektaşlarımıza duyuru yaptık ve o konteynerı tamamen doldurduk. Ne ihtiyaç var diye sorduk İskenderun’a; çocuk bezi, hasta bezi ve mamaya ihtiyaç var dediler. Bizde dokuz araçla beraber buluşma yerine gittik. Buluşmaya giderken Özgün Başkanımla da haberleştik onlarda Mersin’den hareket ettiler. Özgün Başkanımla ben Hatay ve Gaziantep’ten sorumluyduk, büyük bir yıkım olunca o Gaziantep’i aldı ben Hatay’ı aldım. Odadan İskenderun’a hareket ederken de gönüllü meslektaşlarımıza şunu dedim; orada ki şartlar zorlayıcı olabilir sıkıntı çekeceğiz, biz orada halk sağlığı için hizmet vermeye gidiyoruz, şartlarımız kötü olabilir bu işte gönüllüyüz hep beraberiz, biz halk sağlığı için orada kesintisiz hizmet vereceğiz, hep beraber halkımıza yardımcı olmaya gideceğiz. İskenderun’a vardık limanda ki yangın karşıladı bizi. Giderken bir meslektaşımız aradı İskenderun Kaymakamı aramış ekmek talep etmiş; bu depremin ikinci günüydü ve sıkıntı çok büyüktü. Navigasyon doğru yolu göstermiyordu, birden yol kapanıyor kurtarma çalışmaları önümüze geliyordu. Bir battı çıktıya girdirdi trafik polisi kısa yol olarak, resmi plakalı araç olduğumuz için, dize kadar su vardı ve oradan geçtik. Hiçbir telefon hattı çalışmıyor, internet yok, her yer enkaz, gideceğimiz yer yeni hastane bahçesi, ambulansı takip edelim dedik ama o da gidemiyor ambulans da başka şehrin ambulansı.

Bunu anlatmadan önce de önemli bir husus var onu aktarmak gerekiyor ilk önce; ikinci günde bile neden bazı şeyler olmadı, neden geç kalındı olayını izah etmek adına. Bizim Türk Eczacıları Birliği yayınlarında Olağan üstü durumlarda eczacılık kitabımız var. Orada AFAD’ın afet planı var. Afet planında zarar gören birinci derece, ikinci derece, üçüncü derece yardım edecek il diye planı var. Yani Adana zarar gördüğünde Hatay’dan yardım gelir Antep’te olursa komşu illerden gelir ama ne yazık ki o fay haritalarını iyi okuyamamışlar yani aklın ve bilimin yolundan şaşarak bir afet planı hazırlanmış. Aslında ön görülebilen bir şey ama bu kadar büyük bir depremi ön görmemişler o yüzden AFAD’ın o afet ve destek planı çöktü. TAMP diye bir şey vardır, Türkiye Afet Müdahile Planı orada da illerde görevleri paylaştırır. Sağlıkla ilgili yere baktığımızda orada ki bütün işlerle Sağlık Müdürlüğü görevlidir, sonrasında birinci vardiya, ikinci vardiya, üçüncü vardiya diye de vardiyaları da hesaplarlar. İlaçla ilgilide yapacakları işlem afet bölgelerindeki eczanelerden açtırmak suretiyle el koyma yöntemiyle tutanak alınır, sonrasında da parası ödenir. Neden planı çöktü bu kadar çok eczanenin zarar göreceği öngörülmemiş, lojistik destek desek yardım edecek onun yardımcısı onun yedeği olan personel ve görevliler de depremzede ya da vefat etti. Peki afet müdahale planında sahra eczane planı var mı ne yazık ki yok, ücretsiz ilaç var mı ne yazık ki yok, o yüzden bizim yaptığımız çok büyük bir başarı, hem mesleğimle hem meslektaşlarımla hem meslek örgütlerimle Eczacılar Birliği, Eczacı Odaları, Ecza Kooperatifleriyle gurur duyuyorum. Bizde bir söz vardır tüm gövdesiyle işe girmek derler, maddi manevi bedeniyle tüm gövdesiyle bu işe giren eczacılardır. 28 bölgede sahra eczaneleri açmak ve onları idare etmek çok büyük bir başarıdır.

Buradan sonra İskenderun’a geleyim tekrar İskenderun’da temsilcimiz Ecz. Celal TÜREN vardı, orada Mahmut, Cemil, Fırat arkadaşlarımız vardı onlarla beraber kurduk sonra teknik üniversite bahçesine taşındı konteyner eczanemiz. Ama akşamüzeri İskenderun’a gittiğimizde orada indirecek vinç bulamadık çünkü tüm vinçler enkazdaydı ya da liman yangınındaydı orada da gece o şartlarda indirdik. İskenderun’daki meslektaşlarımız biz buradayız siz gidin biz biri iki gün idare ederiz siz Hatay için hazırlık yapın dedi bizde o gün geri döndük. Çarşamba gecesi Perşembeye bağlayan gece Adana’ya Kızılay ekibiyle 5 tane çadır geldi. Adana da Odamızda uyudular dinlendiler sabah 5’te konvoy halinde Hatay’a hareket ettik İskenderun gişelerinden itibaren milim milim ilerledik. 5’te çıktığımız Adana’dan Hatay’a 12:00’de varabildik. Orada Bahtiyar arkadaşımızla beraber Hatay İl Sağlık Müdürlüğünün yıkılan binasının bahçesine çadırı kurduk. Perşembe günü yani depremin 4. Günü orada sağlıklı ilgili hiçbir şey yoktu. İlaçları hazırlamaya başladık, hem ilaçları yerleştiriyoruz hem gelen hastalara ve ekiplere hizmet vermeye çalışıyorduk. Çok büyük zorluklarla fedakarca çalıştı tüm meslektaşlarım, gönüllü meslektaşlarım; yani Hatay’da hiç su akmadı, hiç elektrik yoktu jeneratör harici, jeneratörlerde gece merkezi çalışıyordu ve benzinler bitti, tuvalet yoktu zor şartlar da meslektaşlarımız hizmet vermeye çalıştılar. Bizi ayakta tutan ne idi? Bir teyze geldi ağrı kesici istedi, bir bir kutu verdik teyze ise bir tane bana yeter başkalarına da lazım olur, Allah razı olsun geldiniz ilacımızı verdiniz dedi, bizi ayakta tutan buydu orada meslektaşlarımız uzun bir süre 7 gün 24 saat kesintisiz halkımıza hizmet verdiler. Hatay’ın şartları çok kötüydü; orada gelen ekipler fedakarca hizmet verdiler. Bu arada eczanelerin durumu da felaket orada, talan edilen, yağma edilen eczanelere müdahale edilemiyor, hiç bir şey yapılamıyor.

Şimdi diğer Oda Başkanlarımızda bahsetti hep, TİTCK’nın elinde de Demokles’inin kılıcı gibi İTS, İTS diye sallıyor yok sattın yok şurada bulundu yok burada bulundu, o ilaçların İTS’si de yağmalanan eczanelerin İTS’si de zaten sende var, yağmalandı neden onlarla ilgili işlem yapılmadılar? Gerçekten de yağmalanan eczacılar helalı hoş olsun dedi haklarını helal ettiler ama orada büyük bir haksızlık ve kayıp var. Yağmalanan, talan edilen ilaçlarının bedellerini sigortadan alamadılar. Adana da ne oldu peki, Hatay’da hastaneler çökünce Adana’ya yoğun hasta sevki başladı. İlk gün kimliksiz ve kimsesiz hastalar ile ilgili, hastane tedavi yapıyor barkod çıkıyor kimliksiz hasta, reçete var ama Medula’ya işlenemiyor, hasta ilacını alamıyor. Kim çözecek peki bunu İl Sağlık Müdürlüğünü aradım SGK İl Müdürlüğünü aradım çözüm var mı yok. Peki ilaçlar nasıl verilecek, hayrınıza verin dediler. 1500 hasta var, bilinci olmayan hasta, kimsesiz hastalar, çocuk hastalara elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalıştık. Depremde Adana Eczacı Odası bir ecza deposu gibi oldu. Bütün katlar ilaç doldu, oda personellerimiz 7/24 saat dönüşümlü olarak çalıştı, yöneticilerimiz 24 saat durdu, meslektaşlarımız ilaç tasnifi için durdu diğer illerden gelen yardımları tasnif etmeye çalıştılar. Ama şu vardı enteresan Adana Lojistik Üs Merkezi, iki tane çalışan havaalanı; İncirlik ve Adana havaalanı tüm ilaç bağışlarının geldiği yer. Sağlık Müdürlüğüne ilettim; size milyonlarca bağış geliyor bu ilaçları ne yapıyorsunuz deprem bölgelerine gönderiyorsunuz peki en azından bunun tasnifini yapalım burada oluşturulan geçici barınma noktalarında ki orda da yaklaşık 4 gün boyunca reçetelere bir protokol numarası vermeyi yani SGK üzerinden ilaç alınabilmesini sağlayamadılar. Arıyorlar 100 tane ağrı kesici 100 tane bundan 100 tane şundan gerçektende çok büyük fedakarlıklarla o işi de yaptık ama havaalanında milyonlarca ilaç yağmurda, güneşin altında sıcakta bekledi ne olduğu meçhul.

Hatay’da İtalyanlar Defne ilçesinde sahra hastanesi kurdular, onlarda bizimle irtibata geçtiler. İlaç isteklerini bizden yaptılar. Bir gün ziyaretlerine gittik orada bir UMKE’den yetkili vermişler ama yetkisiz yetkili neyse talep ettikleri ilaçları temin edince sizin numaranızı Kırıkhan’daki Belçika ekibine de verebilir miyiz dedi tabi dedim, bizim ekipler dört günde bir değişiyor diğer ekiplere numaranızı verebilir miyiz tabi ki dedim bu şekilde uzun bir süre yabancı ekiplere de yardımcı olmaya çalıştık.

Gezici eczanemiz vardı Türk Diyabet Vakfının verdiği gezici eczaneyi Hatay’a götürdük ama güvenlik nedeniyle onu dışarı çıkartamadık, bölgede de yağma riski olduğu için, güvenlik nedeniyle Adana’ya geri almak zorunda kaldık. Ama insülin konusunda sıkıntı yaşanmadı elektrik yokken sıkıntı yaşanmamasının sebebi insülinler oda sıcaklığında bir ay dayanır hastalara verirken bir ay kullanın sonra kullanmayın dedik. Bu da eczacıların verebileceği bir bilgidir bunu başka birinin de söyleyebilmesi çok zordur. Hatay’da da dönüşümlü gelen ekiplerimiz vardı onlara da teşekkür ediyorum. İstanbul eczacı odası uyku tulumlarıyla çadırlarıyla gönderdi ekiplerini dönüşümlü ayarladılar, Ankara eczacı odası özellikle kamu hastanelerinde destek olmaya çalıştı. Sonrasında şöyle üzücü bir haber geldi burada fazla ilaç var güvenlik sorunu var siz burada durmayın denildi bu da çok acı, biz orada kamu eczacılarımızın yükünü almak için gittik ama bazı yetkisiz yetkililer böyle bir tasarrufta bulundular. Birde Muğla ekibimiz vardı çok moral verdi, orada o şartlarda mutluluk dağıttılar; halka, askerlere, bizlere moral verdiler onlara da teşekkür ediyorum.

Afet fonumuz var, yardımlaşma sandığımız var. Sürekli keşke diyoruz keşke paramız olsa keşke daha fazla aidat verseydik hep keşke, keşke… Bundan sonra keşkeleri azaltmak için tedbirlerimizi daha fazla almalıyız. TEB Artı Sigortamız var, kendi bölgemde TEB ArtıSigorta ile ilgili çok büyük sıkıntı çektik. Deprem bölgesi olmayanlar belki yaşamadı ama biz kesinti sigortasıyla ilgili o faydalardan faydalanamadık çünkü deprem bölgesinde poliçe kesilmesine üretilmesine izin verilmiyordu. Onunla ilgili bir Whatsapp grubunda bir başlıyor sonu gelmiyordu. Kendi kuruluşumuz diyoruz ama büyük bir güven kaybı yaşadık inşallah o güven kaybı düzeltilir.

İlaç sorununa değineceğim. Türk Eczacıları Birliğinin Dünya’da ne var ne yok yayınlarında Almanya ilaç yokluğu başlığı; Almanya’da ilaç yokluğu olur mu? Çocuk ilaçları ve ağrı kesicilerine ulaşılamamakta, nedeni rekor enflasyon nedeniyle üretim maliyetlerin yükselmesi, üretimin sürdürülemez hale gelmesi. Sonrasında ne oldu? Almanya’da bakanlık değişiklik yaptı. Neyi kabul etti, ilaç tedarikinde tasarrufunda bulunmak için aşırıya kaçtığını kabul etti; yeni yasa ile düzelterek çocuk ilaçlarında sabit fiyat ve indirim anlaşmalarının kaldırılması ve sabit fiyatın üzerine %50 ye kadar fiyat artabilmesini sağladı. Slovakya’da enflasyon nedeniyle yüksek fiyatlar diyor, onlarda üretim sürdürülemez diyor. İngiltere Birleşik Krallık eczanelerimizi kurtarın diyor. 2022’de en az 1 ay net zarar gördük diyor, bize bakıyoruz biz 12 ay zarar görüyoruz.Belçika’da ilaç kıtlığı 1239 ilaç yok.Yaklaşık bizle aynı o %15’lerde bizde %20’lerde,sanayinin daha yüksek fiyata ve daha fazla hastası olan ülkeye vermesi nedenlerin başında geliyor. Bizdeki sorunlar aslında baktığımızda yerel gibi görünüyor ama globalde bir sorun var.

İlaç sanayinin o büyük sorunu var ilaç fiyat kararnamesiyle ilgili şöyle üçlü bir saç ayağı var ecza deposu, eczacılar, ilaç sanayi. Sağlık Bakanlığı’nda bir toplantı vardı; ilaç sanayicileri var, ecza depoları var. Türk Eczacıları Birliğinin olmadığı bir toplantı. O toplantıya girmemeleri lazımdı aslında bu saç ayağının paydaşları çünkü bizim meslek örgütümüzün olmadığı bir yerde çözüm olmaz. Bu ilaç fiyat kararnamesinin de bu ilacı taşıyacak gücü kuvveti kalmamıştır. Biz eczacılarında taşıyacak gücü kuvveti kalmadı bunu, bizim çekmemiz mümkün değil o yüzden bu saç ayağının acilen bir çözüm bulması lazım. Sağlık otoritesinin de bu yüksek enflasyonun olduğu yerde bunu kabul etmeseler de çözmeleri gerekmektedir. İnsan hayatı gidiyor %20 ilaçların olmadığı yerde, beş ilaçtan birini vermediğimiz yerde, hastalar tedavi olamıyor.

KKİ sorunu, artık bu KKİ sorununu taşıyacak gücümüz kalmadı. Yeni yeni KKİ ile ilgili sistemler geliyor, yok biz KKİ vermeyelim siz SGK’ ya sattıktan sonra sisteme girin, artık bunu da çözmemiz gerekiyor. Yok eksik verdin, yok az verdin yok şunu verdi bunu verdi diye bu KKİ yükünün de bu üçlü saç ayağının çözmesi lazım ve sağlık otoritesine dayatması lazım diye düşünüyorum.

Ar-ge Merkezleri, ilaçla ilgili yurtdışında think tankler, kuluçka merkezleri vardır ve çok büyük paralar kazanır. Yüzlerce binlerce molekül çalışır ama bir molekül bulur çok büyük para kazanır. Bu işlemlerin yapılması lazım ki eczacılık fakülteleriyle ilgili Sayın Domaç’ta ifade etti ar-ge merkezlerinin artırılmasıyla ilgili, eczacılık fakültelerinin dönüşmesiyle ilgili sayısı fazla eczacılık fakültelerini azaltmamız ve onları faydaya dönüştürmemiz için gerekiyor. Biz ne yapabiliriz üretim anlamında şuandaki etken madde anlamındaki sıkıntıda? Un var, şeker var, helvayı neden yapmıyoruz neden etken madde üretimine geçmiyoruz? Dünyadaki global ilaç sorununda, firmalar yaklaşık 15 sene önce global üretime geçtiler. Belirli ülkelerde ihtisaslaştılar, yapmaya çalıştılar artık o çöküyor, bizlerin bir an önce üretime girmemiz lazım. Bir an önce aktif olmamız gerekiyor.

FIP 2023 Dünya Eczacılık Günü için sloganı “sağlık sistemini güçlendiren eczacılar” olarak belirledi. Depremde yaptıklarımızla, bunu otoriteye sunduğumuzda bizi anlatacak başka bir şeye gerek yok. Bizden başka sağlık sistemini güçlendiren var mı? Yok. Bizden başka bu sistemin yükünü çeken yok, zararını çeken biz varız, artık bizimde hak ettiğimiz değeri almamız gerekiyor. Görmeyen gözlerin görmesi gerekiyor. AFAD’ın hazırlığı olsaydı, istihdam ettiği eczacısı olsaydı, lojistik deposu olsaydı, sahra eczanesini kursaydı hadi biz bir hafta iki hafta idare ettik. 70 gün biz orada hizmet verdik, devletin görevini yaptık, akut kronik bütün ilaçları verdik kim verir bu ilaçları? Eczacılarımız o kadar naif insanlar ki, ilaç bağışlarıyla orayı ayakta tuttular. Ama sonrasında depremden etkilenen meslektaşlarımıza maddi destekte sıkıntı yaşadılar, o sıkıntıyı bizde yaşadık. Türk Eczacılar Birliği destek planını açıklamada geç kalınca biz Valilik izniyle yardım topladık 31 Mayıs’a kadar topladık ama beklediğimiz desteği ne yazık ki bizde göremedik.

SGK protokolüyle ilgili geçtiğimiz bölgelerarasında ifade etmiştim ilaç teslim sorunuyla ilgili büyük sıkıntılar yaşıyoruz. O alternatif yöntem ne olacaksa gelsin bizi o sorumluluktan kurtarması için. Niye? Göç idaresine verdiğimiz ilaç başka bir yerde bulunuyor, teslim alan almış ama sonrasında satmış mı atmış mı bilinemez ki? İTS den bakıyorlar, Demoklesin kılıcı geliyor sen bunu şu hastaya satmışsın bu burada bulunmuş, bunun parasını ödemiyorum sana. Eczacılığın artık tanımını değiştirmemiz lazım, üretimden tüketimine kadar dedik bu sefer hastaya içirene kadar ki görevimizde var demek ki SGK bizden onu da istiyor. Bazı tüberküloz ilaçları için doğrudan gözetimle tedavi derler ya, demek ki eczacı içirecek ki hasta kullandı mı kullanmadı mı tespit edilsin. Ama bu sonradan bulunan ilaçlarla bizim sorumlu tutulmamız kadar saçma sapan bir şey yok. Niye ifade ediyorum bunu; biz bunu şu anda kan ürünü reçetesi dağıtımıyla ilgili bizim odadan verdiğimiz ilaçlarda yaşıyoruz oradan alınacak bir ceza eczacı odalarında bir kara leke olarak kalır. Soru işareti olarak kalır. O yüzdende buna muhakkak bir çözüm bulunması gerekir. Biz ne kadar anlatsak da Suriyeli hasta satıyor, kan ürünü hastası da satıyor ama bunun sorumluluğunu bize veremezler onun parasını bize yükleyemezler.

TİTCK ile ilgili Sait Başkanım söyledi ısı nem ile ilgili ne yapacağız diye, iki gündür buradayız Afrika’dan gelen sıcak dalgasının ilk durağı burası odamda ki su kaynar su olmuştur düşünün orada ki ilaç ne olsun. Küresel ısınma ne hale getiriyor, TİTCK’nın da artık kendine yeni bir standart belirlemesi lazım, bu 15-25 derece % 65 maksimum nem istiyorum demekle, zorlamakla olmuyor. Hayatın gerçeğine, Türkiye’nin gerçeğine, Dünya’nın gerçeğine dönmesine lazım. Şunu da soruyorum eğer Adana’nın sıcağında, yağmurunda bekleyen bağış ilaçlarla ilgili hasta ölmediyse sıkıntı yok, öldüyse de nedenini sunması lazım.

Deprem bölgelerini ilgilendiren ama bizim mevzuatımızda olmayan bir konu hususi genelgeyle mevzuata girdirilmeye çalışıldı, olağan üstü hal ilan edilen illerde eczacılık ve tıbbı cihaz faaliyetleri yürütülmesi konulu birinci genelgede aynı ikinci genelgede aynı dördüncü maddesi şu “Olağan üstü hal ilan edilen iller dışında faaliyet göstermekle birlikte uygun mekan veya mobil araçlarla faaliyet bulunma hususuyla, deprem bölgesinde faaliyet verilmesi”. Bu husus çok tehlikeli bir husus buna dikkat etmek gerekiyor.

İnternetle ilgili büyük sıkıntı yaşıyoruz, sosyal medyayla ilgili sıkıntı yaşıyoruz. Şimdide kuryeciler türüyor her türlü onlarla ilgili de mücadele etmemiz gerekmektedir. Bizim teknoloji çağında deontoloji tüzüğümüzü yeni bir hale getirip ceza mekanizmamızı ona uygun hale getirmek durumundayız. Çünkü sosyal medyadaki denetimsizlikten herkesin at koşturduğu bir yerde doğru bilgiyi vermesi gereken eczacımda mesleki bilgi anlamında olabilir ama satışla ilgili çok büyük dikkat etmesi gerekir. Bununla ilgili mevzuatla ilgili, yasakla ilgili yapılması gereken ne varsa yapılmalıdır.

Kuryelerle ilgili Adana’da başlamışlar diğer illerde de vardı. İlaçlarınızı uygun şekilde getireceğiz diyor, nöbetçi eczanelerden ilaçlarınızı alacağız diyor. Döndüğümüzde de onunla mücadele başlayacak. İnşallah Sağlık Müdürlüğümüz zaten mevzuatımızda olan bu kurye işiyle ilgili de gerekli işlemleri yapar.

Oda Başkanlarımız ve Yöneticilerim konuya hakimlerdir. Gündemlerde sağlık müdürlüğünden gelen yazılar, kayıp kaşe ve ne çıktı şimdi kayıp e-imza. Kayıp e-imza ile yazılmış reçeteler… Herkes kendini taca atmaya meraklı. Sağlık bakanlığı diyor ben duyurusunu yaptım,  karşılamasaydın. Eczacı karşıladığında ne olacak? Doktorun sorunu diyor e-imza ile imzalamış sekreterine mi vermiş kime vermiş, şifresini bile vermiş ama o ilacı veren eczacı sorumlu. Muhakkak ki müdahale edilmesi gerekiyor.

Bizlerin daha fazla bir araya gelmesi lazım. Başkanlar toplantısı yapmadık daha fazla bir araya gelmemiz lazım. Daha fazla müdahale etmemiz lazım, mücadele etmemiz lazım. Mitingin değerlendirilmesiyle ilgili acilen toplanmamız lazım o yüzdende en kısa zamanda toplantının başlamasını ümit ediyorum.

Bir üzüntümüz var, Merkez Heyetimize açık çağrı olarak yapmıştık. Yardımların gecikmesiyle ilgili 8 Mart’ta talep edilen bilgileri vermemize rağmen 27 Nisan’a kadar her hangi bir yardımın yapılmamasıyla ilgili serzenişte bulunmuştuk. Diğeri de Adana’ya geçmiş olsun ziyaretinin yapılmamasıyla ilgili üzüntümüzü de dile getirmek istedim.

Şimdi üniversite sonuçları açıklandı. İstatistiklere bakıyoruz doğru oranları beşin altında. Beş doğru yapamamış halde bir eğitim sistemimiz var, çok büyük bir sorunsal aslında bu. Eğitimin olmadığı yerde aklı ve bilimi nasıl çalıştıracaksın, nasıl gelişeceksin, nasıl kalkınacaksın çok büyük bir sorun olarak duruyor.

Gelecek nerede gelecek nerede…Güney Ecza kooperatifinin kongresinde de söylemiştim; orada Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Bey’e de söylemiştim oda sanata çok destek veriyor.Eczacıların mutluluğunun resmini yaptırmak lazım.Şimdi Sayın Domaç hediye edecek kendi eserlerini müze haline gelecek TEB’in eski hizmet binasına; ama eczacılığın mutluluğunun resminde neler olmalı onu hayal etmek lazım,resme dökmemiz lazım.

Hazır, planlı, geleceği ön gören bir eczacılık için el ele vermeliyiz. Başkaları kurmadan geleceğin eczacılığını biz oluşturmalıyız. Hep birlikte ve hep birlikle kurmak dileğiyle hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.