Yüzyıllardır ülkemizin geri kalmışlığının, potansiyellerini harekete geçirememesinin nedeni olarak yapılan önemli tespitlerden biri iktidar olma mücadelesinin keskinliği ve yıkıcılığının devleti ve toplumu kamplaştırdığıdır. İktidar olmak, güç ve servet kaynağı sanılmış, bilgi ve dönüşümün toplumsal gelişmenin dinamiği olduğu gerçeği görülememiştir.
İktidar olanla iktidara gelmeye çalışanlar topluma; tarafları ülke düşmanı, toplum düşmanı, düzen düşmanı olmakla itham ve şikâyet etmişlerdir. Günümüzde karmaşıklaşan güç ve iktidar koşullarında bile bu tutum devam etmekte, toplumsal dayanışmayı yok eden kamplaştırmaları körüklemektedir. Bu kamplaşmalar ve yaratılan korkular ülkemizin dünyadaki değişmeleri algılayıp bir an önce çağı yakalayan gelişmiş, demokratik, kalkınmış ülke olmasının önünde bir engeldir.
Benzer eğilimler özellikle son yıllarda mesleğimize de sirayet etmiştir. Dünyada, Türkiyede sağlıktaki dönüşümlerin topluma, mesleğimize olumlu-olumsuz yansımalarını tartışan, toplumu-örgütü-meslektaşları bu koşullara hazırlayan bir örgüt olmaktan çıkarıldık.
Tüm tartışma, yönetimde olanların tüm sorunların kaynağı olduğu iddiası ile basit, anlamsız ve anlaşılamaz tartışmalara indirgenmiştir. Her yapılana karşı çıkan, kişilere angajmanlı tartışmaları ilgide tutarak diğer odaların açılımlarını dikkatten kaçıran hatta dinlenmez hale getiren anlayış bugün de devam etmektedir. Tüm sürecin sorumluluğunu yönetime bağlayan, karşıtlık üzerine kurgulu, yaşanan süreçleri kişiye indirerek, eksik yakalama, fırsat kollama, sorunun sebebi sayma, kırmızı-mavi kuvvetler ayrımı yaratma, durumun vehametinin bir göstergesidir.
İki önemli toplantı sonucu 34 eczacı odası tarafından deklarasyonlar yayınlanmıştır. Yapının genel başkan adayı belirlenmiştir. Bu şeklin demokratik olmadığını savunmak, hele hele genel başkan adayını kendi üyeleri arasında seçim yaparak belirleyenlerin eleştirmesi manidardır. TEB seçimlerinde birlikte davranma kararı alan odalar sadece iki toplantı ile bir araya gelmemiştir. Bir önceki kongrede yaşadıklarımız, iki yıllık süreçteki eksiklikler gibi unsurlar sonucu sessiz çoğunluk harekete geçmiştir. Bu yapıyı eleştirenler geçmiş iki yılda önce kendi yaptıklarını sorgulamalıdır.
Son protokol görüşme süreçlerini tüm oda başkanları iyi bilmektedir. Başkanlar toplantısının tutanakları maalesef tutulmamıştır ancak hafızalardan silmek de mümkün değildir. SUT ve örnekleme yöntemlerindeki itirazlar herkesin ortak itirazıdır. O dönemdeki 47 odalı imzalara acaba en son kim imza koymuştur. Eylem savunucuları hangi odalar olmuştur. Hangi odalar yapılacak eylemin sıkıntılarından bahsetmiştir. Sonuçta TEB bir protokol imzalamıştır. Yapılan protokol görüşmelerinde alınan mesafelerin hiç mi önemi yoktur. Bir başka noktada örgüt yöneticileri çok iyi bilir ki sorun salt protokol değil Örnekleme de dâhil olmak üzere birçok sıkıntının sebebi olan SUT, Mayıs 2007 de yayımlanmıştır. O tarihlerde örgüt nelere kilitlenmiştir. Sonuçta meslekte sorunlar ve örgüt eksiklikleri mutlaka olacaktır ancak en basit örnekle son 6 ayda yaşanları dahi bugünden kaynaklı sorunlarmış gibi algılatmak ve sadece iş yapılanları eleştirerek yönetmeye talip olmak ne kadar doğrudur?
Tüm sorunları yönetimdekilerin değişmesi ve özellikle kendilerinin yönetimlere gelmesi ile son bulacağını propaganda etmek; meslektaşların, odaların, kooperatiflerin, TEBin, asıl büyük mesleki sorunlarını değerinde tartışılmasını hafifletmekten başka bir işe yaramamaktadır. Ayrıca iktidar- muhalefet anlayışında dost-düşman ilan etme tavrı ve sorunların yönetimden kaynaklandığının ilanı, içsel-dışsal çelişkilerin ve sorunların belirlenmesinden tarafları uzak tutacaktır. Bunun sonucunda örgütün etkinliği azalacaktır.
Kısacası yönetimde oluşan sorundan muhalefet edenin yükümlü olmadığını sanmak, en hafif deyimle örgütün anlamını bilmemektir. Sorunları yönetime bağlama, sadece yapılana söz söyleme aynı zamanda bir tembellik ve kestirmeciliktir.
Bugüne kadar kişi ve karşıtlık üzerine kurgulu, yapıcı olmayan kaba eleştiri anlayışının, örgütü nerelere sürüklediğini bazı arkadaşlarımız ya görmüyorlar ya da yönetime gelebilmenin gerektirdiği sorumluluğa katlanmak istemiyorlar. Ayrıca muhalefet etmek sorumlu olmamak anlamına da gelmemektedir. Değişen çağdaş anlayışlar herkes için geçerlidir.
Örgüt değişmeye çalışıyor ve bu değişimin içerisinde bilinen yöntemlere radikal biçimde müdahale ediyor. İç tartışmalardan uzak, dışsal sorunları tartışacak yeni örgüt mekanizmaları kuruluyor. Ve artık hem yönetimi hem de muhalefeti denetleyecek, yön verecek katılımcılık anlayışının hâkim olduğu meclisler oluşturuluyor.
Şimdi sadece yönetime talip olanlar arasında seçim yapmak veya onları konuşmak zamanı değil, önümüzdeki 10 yılı düşünerek mesleğin geleceğini belirleyecek adımlar atmak, doğru tartışma zemininde gelecek 10 yılı planlamak zamanıdır.
Bunu gerçekleştirmemiz birleşik ve çoğulcu anlayış ile mesleği yeniden biçimlendirmemiz, örgütlerimizi demokratik, şeffaf, güvenilen, iletişimi açık ve kapsayıcı hale getirmemiz ile mümkündür.
Bugün TEB yönetimi için yarışan taraflar bilmelidir ki, oda başkanları bu kongrede dedikodulardan uzakta; ayrıştıranlara, kaosçulara, oportünistlere prim vermeden ve son yılların gerilimini yaratanlardan yana taraf olmayacaktır. Delegeler ve odalar kendilerini basit destekçi olarak nesne gibi görenleri değil, yönetimleri ve geleceği kuran bir özne olarak davranacaklardır.
36. Büyük Kongrenin akıl, bilim ve demokrasi ışığında kardeşlik duyguları ile gerçekleşmesi dileğiyle,
Saygılarımla
Ecz. Burhanettin BULUT
Başkan