KAYBETMEDEN!


Hayattayken hep kaybettiklerimizin arkasından ağlarız, düşünürüz ve keşkeler sıralarız. Yitirdiklerimiz bazen bir dost, bazen bir yakın bazen de bir meta olabiliyor. Ama en zoru elinizde imkânlar varken, bunu kullanmadan, mücadele etmeden değerleri yitirdiğinizde, varlıklarımız yok olduğunda, bunun üzüntüsünü daha çok yaşamaktır.

Hayat ne bir boşluk bırakmaya ne de yaşamın tekrarına imkân tanımıyor. Kişi o anda yaşadıklarını yeniden değerlendirmeli, bunun için gelecek zamanı beklememeli. Çünkü o an, o gün geleceğin ta kendisidir.

Tüm yaşantımız bir koşuşturma ile geçiyor. Yitip giden değerlerin ardından bakakalmamak için olup bitene müdahale etmek gerekir. İşte bu anlamda mücadele, müdahale deyimi ön plana çıkıyor. İnsanlık için mücadele, gelecek için mücadele, meslek için mücadele, birlik için mücadele.

Bir başka tercih ise kolaycılıktır. Kolaycılık, kolayı seçmektir, yasakçılıktır, üstüne örtmektir, kabulcülüktür.

Ülkemizin tarihine baktığımızda hep kolayı seçip ve hep değerlerimizi yitirdikten sonra onları önemsemeye başlamışız. Çoğu zaman gerçek tarihimizi yok saymış, kendi yazdığımız senaryolara tarih demişiz. Bizi birbirine bağlayan renkleri yasaklamışız, ulus ve millet yaklaşımını dışarıya karşı yüksekte tutmak yerine içeride kendi kendimize anlatıp durmuşuz.

Yazanı çizeni öcü bilmişiz, içeri atmışız ya da faali meçhule yem etmişiz ama çalanı çırpanı en itibarlı yapmışız. Bunun sonucunda da çocuklarımıza en kolay zengin olmanın yollarını öğretmenin derdine düşerken, onlar da -en zenginler, en sanatçılar! en medyatikler- onları takip ede durmuşlar.

Kimin kimle birlikte olduğu çok bilinmesine karşın ülkede neler döndüğü ise hiç ilgide değildir.

Siyaset alanı kolaycılıkta en fazla nasibini alan taraf olmuştur. Korku politikası ve “bize mecbursunuz” dışında politika üretemeyenler ile hayatı slogan cümlelerle tariflemeye çalışan cepheci anlayışlar hala iktidara oy taşımaya devam etmektedir. Hükümet ise tek başına en temel noktalara müdahale ederken dahi kimseyi duymamaktadır.

Meslekte de kolaycılık seçiyor. Mesleki gelecek hesabına bakılmadan kendi değerlerini eritmeye devam ediyor. Örgütteki iç çekişmeler, mesleki rekabet ve deontoloji erozyonu bireysel kolaycılığımız. Asıl tehlike bireysel kolaycılık tercihlerinin artık mesleki geleceği ve örgüt bütünlüğünü tehdit eder hale gelmiş olmasıdır.

Kolaycılık fikir tartışmalarını rafa kaldırıp kişi tartışmalarını önceler. Kimin ne söylediği ve ne olduğu fikriyatı iç içe geçmesi ile de kişinin kendine bakmadan eleştiri yapması, laf söylemesi olağan karşılanır. Bu süreçte toplumsal süzgeçler de kapanır, konuşulanlar olduğu gibi kabullenilir, alkışlanır. Tıpkı Büyük Kongre sonrası web sayfasında kendi dışındaki kesimleri hayret veren (dar kadrocu, çarpık zihniyet, kapkaç mantığında, bölmeye çalışanlar) eleştiriler ile yerden yere vurana, kimse dönüp bu süreçte sen ne yaptın demez, sormaz, sorgulamaz.

Eczacının beklentilerini sıralamak dışında iş üretmeden sorunu dışsallaştırarak, sadece söz söyleyerek, enerjimizi birbirimize yönelterek, eczanemize, mesleğimize sahip çıkmadan mesleki dayanışmayı sağlamadan, kurtuluş reçetemize ilaç bulacağımızı zannediyorsak hepimiz yanılırız.

Ülkemiz ve mesleğimiz önemli bir dönemeçte. Hepimiz siyasete, çevreye, topluma ve meslek örgütümüze olan ilgimizi arttırmalıyız. Siyasete ilgi, meslek örgütüne ilgi mücadele gücümüzü arttıracaktır.

Sivil toplum örgütleri hükümetin uygulamaya soktuğu Sosyal Güvenlik ile ilgili yasalara tepki veriyor. Yürüyüşler düzenliyor. Yani demokratik tepkiler veriyor ancak değişen bir şey yok.

Son örnek olan Yatan Hasta reçetelerine ilişkin eczacı örgütleri hasta mağduriyetlerini, hastane sıkıntılarını, eczacısız hastane eczanelerinin yasal olmadığını, uygulamanın tehlikelerini ne kadar dile getirse de Sağlık Bakanının son demeci ile ( menfaati zarar görenler tepki veriyor ) basının gündeminden kalkıverdi. Oysa ki bizler yatan hasta bürolarımızda ekonomik olarak zarar etmemize karşın kamu hizmeti verdiğimizi anlatamadık.

Sağlık, Dünyanın 3. büyük ekonomisi ve pazarı en hızlı büyüyen ülkelerden biri Türkiye. Sağlık alanına özel sektör çok ciddi yatırımlara devam ediyor. Sermaye gruplarının ilaca ve eczacılığa olan ilgileri arttıkça mesleğimizin üzerindeki baskılar daha da artacaktır.

Bugün eczacılığın mevcut şekline ilişkin –eczacı imtiyazındaki eczanelere- önemli bir tehdit söz konusu. Meslek örgütleri ve yöneticileri bunun değerinde davranmalıdır. Kişisel ikbal, seçim hesapları, makyajlı görüntülerden vazgeçilmelidir. Özellikle mesleki sorunların ve çözümlerin merkezileştiği bir dönemde TEB’ e öneminde yaklaşım sergilenmelidir.

Örgüt yöneticilerine düşen görev eczacının içinde bulunduğu kaotik ortamdan çıkış konseptlerini tespit etmek,, yol göstermek ve bütünlüğü sağlamaktır. Sürekli mazeretler bularak birbirini suçlamak değildir.

Ülke için, meslek için hepimize görev düşüyor. Yarın çok geç olmadan hepimiz yeniden düşünmeliyiz. Yitip giden değerlerin ardından bakakalmamak için.

Saygılarımla

Ecz. Burhanettin BULUT

Başkan