YALANCI BAHAR
Ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik göstergelerin bir benzeri de eczacılıkta yaşanıyor. Ekonomik veriler ülkenin kalkındığını, büyümenin rekor kırdığını hatta milli gelirin neredeyse iki katına çıktığını gösterse de aksine işsizlik ve yoksulluk artmaya devam ediyor. Bir zenginlik olduğu söyleniyor ama nedense bunu hiç kimse hissetmiyor.
Eczacılığın ekonomik verilerine bakıldığında durum çok farklı değil. Geçmiş yıllara göre özellikle 2005 sonrası cirolarda ciddi artışlar söz konusu. Katılım payları ile konsolide bütçeli kurum ödemeleri hariç geri ödeme sorunu yaşanmıyor, eczacılar vergide rekor kırıyor. Ama nedense eczaneler bunu hissetmiyor aksine eczaneler yangın yerine dönmüş durumda. Eczacılar kredi ile işletmelerini ayakta tutmaya çalışıyor. Yine kriz dönemindeki gibi kepenk indiren eczane sayısında artış başladı. Adanada Ekim ayından bu yana 14 eczane kapandı.
Ülkemiz ekonomisi şaşalı, makyajlı sözlere rağmen eczane ekonomileri gibi bir krizin eşiğinde. Henüz hissedilmeye başlanılan bu krizin eczanelere yansımalarının ne sonuç vereceği tartışıla dursun, mevcut ekonomik sorunlar çözülemediği durumda bu krize hiç ihtiyaç duymadan eczanelerin ağır hasar alacağı ortadadır. Katılım payı aktarımı, kamu indirim farkları, ithal ve netli ilaçların oransal artışı, eczacı kar oranlarının düşüklüğü gibi sıkıntılar var iken mal fazlası ve diğer ıskontoların kaldırılması tartışması durumun vahametinin göstergesidir.
Ekonomik göstergelerden ziyade bugün asıl tehlike ülke siyasetin tam bir kargaşa içine çekilmiş olmasıdır. Kim doğruyu ifade ediyor. Kim darbeci, kim demokrat, kim milliyetçi her şey iç içe geçmiş durumda. Tehlikenin büyüklüğü küçüklüğü önemsenmeden siyasi nemalanma çabaları içinde olanlar siyasi kazanım adına her fırsatta akla gelmeyecek işler yapmaktadır.
Hükümet aldığı oyun verdiği rahatlıkla en temel noktalarda önemli değişiklikler yapmaktadır. Karşı söz dinlemeye tahammül edemez hale gelmiştir. Hatta kullandıkları şiddet dilini dahi hitabet sanatı (belagat) ilan etmişlerdir. Kısacası iktidar ve ana muhalefet el ele vermiş ellerinden geldiğince ülkeyi germeye ve karşıt taraflar yaratmaya çalışmaktadır. Demokrasiden, özgürlükten, sosyal haktan, yoksulluktan, işsizlikten, cinsel ayrımcılıktan söz eden neredeyse bir elin parmaklarını geçmemektedir. (Tabi herkesin kendine göre tarif ettiği demokrasi vs. saymaz isek.)
Özellikle sağlık ve sosyal güvenlik alanında neoliberal politikaların bu kadar revaçta olduğu bir dönemde etkin bir muhalefet eksikliğinin yansımalarını gelecek kuşaklar ödeyecekler. SSGSS yasa taslağının bugünkü haline itiraz etmek yurttaş sorumluluğudur. Bu yasa hakların kısıtlanması ile birlikte sağlık ve sosyal güvenlik alanının kamudan özele devrinin başlangıcıdır.
Prim sistemi ile kişi maliyet hesabı devreye girecektir. Özel sigorta ile pazarlık daha kolay hale gelecektir. Devlet hastaneleri işlevini yitirecek özel hastaneler her yanı saracaktır. Özel hastane dışında kalan hekimler Aile Hekimliği ile ticaretle ile tanışacaklardır. Kısacası paran kadar sağlık dönemi başlayacaktır.
Bu neoliberal politikalar içerisinde ilaca olan ilgi artmaya devam edecektir. Hatta ilacın sermaye tekelleri tarafından rahatça müdahale edememesindeki en büyük engel ilaç üzerindeki eczacı imtiyaz hakkının devam ediyor olmasıdır. Bu imtiyaz hakkına saldırı her zaman olacağı gibi OTC gibi uygulamalarla eczacı inisiyatifini zayıflatma girişimleri de yapılacaktır.
Gelecekle ilgili endişeleri, yalancı baharı sıralamak mümkün ama hayatın pratiği hiçte bunları düşünmemize yer vermiyor. Son aylarda bölgemizi yakından ilgilendiren soruşturma dosyaları ile açıkçası sarsıldık. Uzun süredir konu üzerinde zaman harcıyoruz.
Bir vesile ile soruşturmaya konu eczanelerin reçeteleri incelenirken hastanın birinin hacda yani yurt dışında olduğu tespit ediliyor. Bağ-Kur 2003-2004-2005 evrak incelemesinden hareketle Adanada 112 hac dosyası ile meslektaşlarımıza soruşturma açılıyor. Detayları buradan vermem çok doğru değil ancak kabul edilemezlerle dolu bu soruşturma iki yıl sonra karşımıza hukuksuz, haksız bir dolu isnatlarla çıktı. 11 YTL, 38 YTL gibi tutardaki miktarlarla veya yılda binlerce reçete karşılayan bir eczacıya 1 adet reçete için para cezası veriliyor. Yetmiyor eczacı hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunuluyor. Müfettiş raporu ile verilen para cezasında eczacılarımızın birçoğu nereye başvuracaklarını dahi bilemiyorlar. Kurum para cezasını almaya yetkili olmasına rağmen konu ile ilgili bilgi sunmada yetersiz kalıyor. Açıkçası suç ile ceza, haklı ile haksız veya suçlu ile suçsuz hiç bu kadar orantısız ve belirsiz olmamıştı. İnanıyorum ki hukuk en doğrusuna karar verecektir.
Hac soruşturması nasıl çözülür diye uğraş verirken bu kez de yine bölgemizde sahte raporlar çıkmaya başladı. Son iki haftada eczacının tespit edip karşılamadığı ve adli yetkililerin el koyduğu sahte rapor sayısı üçü bulmuştur. Sahte rapordan dolayı kaç eczaneye soruşturma açıldığının bilinmemesine karşın, hiç haberinde olmadan karşılanan sahte raporlu reçetelerin çok can yakacağı aşikârdır. Yine bu konuda da buradan bilgi vermem çok doğru değildir ancak eczanelerimizde ilaç hizmeti verirken bunun bir stres, işkence haline getirilmesinin engellenmesi için var güçle çalıştığımızın bilinmesini isterim.
Konu ile ilgili Adanada, Ankarada tüm taraflarla görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerde kurum yetkilileri belli konularda yardım sağlanmış olsa da yeni kurum yapılanmaları nedeni ile henüz ciddi bir mesafe aldığımızı söyleyemeyiz. Eczacının fark etmesinin mümkün olmadığı sahte düzenlenmiş rapor nedeni ile düştüğü durum kabul edilemez. Umarım sağlık hizmeti veren bizlerin sağlığını kaybetmeden kısa bir süre de bu sorun çözülür.
Saygılarımla.
Ecz. Burhanettin BULUT
Başkan.