ODA BAŞKANIMIZIN GENEL KURUL KONUŞMASI


        Değerli Misafirler
        Hepiniz hoş geldiniz.
Kongre, kurultay, genel kurul hepsi anlam itibari ile;
bir kuruluşun temel sorunlarını ve çözüm yollarını konuşmak üzere, belli süreçlerde yaptığı genel toplantı diye tanımlanır.
Bu anlamda kongremizin sorunlarımızın çözümüne katkı yapmasını umuyor, katılımınızdan dolayı hepinizi saygı ile selamlıyor.ve teşekkür ediyorum.
Kongremiz Dünyada-Türkiye de ve mesleğimiz de yaşadığımız, doğru yada yanlış bulduğumuz sorunlara, sadece ortak bir yol bulmak için değil; daha çok yaşanan tüm değişimlere de yanıt verebilme amacında olmalı.
Kongrenin tespit ve kararlarına duyacağınız sempati, yaşadığımız değişimleri ortak bir payda ile kabul edip etmediğimizle de doğrudan bağlantılıdır.
Çünkü dünyadaki değişimler, tüm insanlığın yapısını temelden etkilemektedir.
Yeni bir küresel ekonominin oluşmasından, bilginin erişebilir hale gelmesine, kişisel ilişkilerden, aile yapısındaki dönüşümlere, kadının dünya genelinde sesini yükseltmesine kadar, farklı alanlarda büyük değişimler yaşıyoruz.
Bu değişimlerin bir sonucu olarak siyasal-mesleki-toplumsal mücadele alanlarında, alışılageldik bir çok politika veya davranış, geçersiz hale gelmiştir.
Değişimi abartanlar, bu yeni süreci altın çağ ilan edenler ile, yaşanan değişime, top yekun karşı çıkanların çatışmaları ve yaratıkları kaos, alışılageldik politika ve davranışları geçersiz kılmıştır.
Dünyada neler olup bittiğini ülkemizdeki gelişmelere bakarak açıklamaya çalışmak imkansız. Ülkemizin ötesine bakmaya başladığımızda, dünyada olup bitenlerin büyük ve karmaşık bir tarihsel sürecin sonucunda oluştuğu açıktır.
20.yüzyıl; teknolojinin hızla geliştiği, bununla birlikte şiddetli çatışmaların, bölgesel savaşların, trajik olayların yaşandığı bir yüzyıl oldu ve 21. yüzyıla ağır sorunlar devretti.
Küresel güçlerin egemenlik mücadelesi bugünde devam ediyor.
Günümüz dünyası daha adaletsiz ; savaşlar, açlık, hastalık, çevreyi kirleten, ekolojik felaketlere neden olan kalkınma anlayışı.
Tüm bu sorunların çözümü insanlık için imkansız değil,
Ünlü bir filozofun söylediği gibi "doğa insanlığın önüne çözemeyeceği sorun koymaz" ancak, hepimiz biliyoruz ki bu sorunların çözümünde maliyetler çok yüksek. Özellikle çevreye verdiğimiz zararın telafisi çokta mümkün görünmemektedir.

Ülkemiz özellikle son yıllarda AB gündemine kilitlenmiş durumda.
Kopenhag kriterleri, Kıbrıs, AB uyum mevzuatları derken 17 aralık 2004 te alınan müzakere tarihine günler kaldı.
3 EKİM de Türkiye AB görüşmeleri başlayacak.
Dünya konjonktürü açısından bakıldığında, Türkiye; önemi her gün biraz daha artan, stratejik ve coğrafik özelliği ile vazgeçilmeyecek bir ülkedir.
Ülkelerin sığınma limanları oluşturduğu böylesi bir dönemde; Türkiye'nin AB üyesi adaylığını, bizi alırlar veya bizi kabul etmezler, Kıbrıs'ı isterler, Hıristiyan kulübü gibi sığ tartışmalarla AB'yi değerlendiremeyiz.
Bizim için AB önemli olduğu kadar, AB için de, ülkemiz çok önemlidir. O nedenledir ki Türkiye, AB ülkelerindeki seçimlerde önemli gündem maddesi olmaktadır.
Şunu unutmamak lazım ülkemiz 70 milyon nüfus ile dünyanın 20. büyük ekonomisidir. Ancak, Türkiye'nin sıkıntısı uzun yıllardan beri kamu alanlarının talan edilmiş olmasıdır. Bu çarpıklığın ortaya çıkarttığı tablo 300 milyar dolar borç stokudur. Bu çevrilebilir, yönetilebilir bir borç değildir.
Dolayısı ile Türkiye'nin yapması gereken;
*finans yatırımlarını, üretime dönük yatırımlara çevirmelidir. üretmeden kazanma yani, paradan para kazanma anlayışı, bitmelidir.
*üretimde stratejik ve spesifik alanlar belirleyip teşvik edilmelidir. Japonya'nın otomotivde, uzak doğunun bilişim teknolojisi ürünlerinde olduğu gibi, ülkemiz belli bir alanda uzmanlaşmalıdır.
*ülkemizde istikrarsızlık nedeni olan sorunlar, toplumu birbirinden ayırtan provokasyonlar sona ermelidir.
*yabancı sermayenin ve yatırımların önündeki yasal ve bürokratik engeller kaldırılmalıdır. Yerli sanayi yıllardır gelirlerinin % 70'şi faaliyet dışı gelir yani faiz gelirleri ile sağladı. Şimdilerde ise faizler ve döviz kuru düşünce özel sektör yeni yatırımlara yönelmeye başladı.
Hal böyle olursa AB açısından ülkemiz kesinlikle vazgeçilmez olacaktır.

Mesleğimiz açısından çok zor ve bir o kadar da sıkıntılı iki yıl geçirdik. Çoğunlukla kazanımlarımızın olduğu bu iki yıl boyunca eczacıkta yapısal değişiklikler yaşandı.
Sağlıkta dönüşüm projesi, sağlık meslek örgütleri yasa taslağı, ayaktan tedavi reçetelerinin dağılımı, ilaçta veri imtiyazı gibi;
üzerinde çokça çalıştığımız dosyalar oldu.
20 yıllık ilaç fiyat kararnamesi değişti. Eczacı kar oranları değişti, ilaç fiyatların da, AB üyesi 5 ülkenin ilaç fiyatlarından, en düşük olan baz alınarak, "ilaçta referans fiyat" belirlendi
ve bu referans fiyat Euro'ya endekslendi.
Bu kararname ile ilaç fiyatları esnek ve hareketli hale geldi. AB'de bir ülke ilaç fiyatını düşürdüğünde veya bizde döviz kur'unda değişmeler, ilaç fiyatını etkileyen unsurlar haline geldi.
İlaç fiyatlarının ucuzlamasında, eczacılar olarak ekonomik kayıplara uğradık. Ancak yeni ilaç fiyat kararnamesi ile, ilaç fiyatlandırılması şeffaf hale geldi. ilaç fiyatlarının ucuzlaması anlamında da Y.İ.F.K. doğru bir karardır.
Yine bu dönemde eşdeğer ilacın tanımı değişti. İlaç yeniden sınıflandırıldı, OTC nin tanımı yapıldı.

01 Ocak 2005'te uygulamaya giren Yeşil Kartlı hastaların serbest eczanelerden ilaç almaya başlaması; Eczanelerimize 1,8 katrilyon luk ek Pazar açmıştır. Yeşil Kart reçetelerinin kontrolünde kurumun hazırlıksız olması ve sağlık müd., kaymakamlık ve defterdarlık gibi üç ayrı kurumla bağlantılı olması Geri ödeme noktasında sıkıntı yaratmıştır. buna rağmen; Yeşil kart. özellikle halk sağlığı ve eczanelerimiz açısından sahip çıkmamız, hep birlikte düzeltilmesi, disipline edilmesi noktasında, katkı sağlamamız gereken bir kurumdur
Ülkemizin geliri düşük vatandaşlarını sağlık hizmetlerinden faydalandırması, çok anlamlı ve aynı zamanda sosyal devletin de bir gereğidir.

        Bu yılın en önemli gelişmesi 36 milyon insanı kapsayan SSK'lı hastaların serbest eczanelerden ilaç hizmetini almaya başlamasıdır.
        Ülkenin yarısını kapsayan SSK lı; bir göz oda da, sadece 1500 eczacının hizmet verdiği hatta bir çoğu eczacısız, çağdışı SSK eczanelerinden 10 şubat itibari ile kurtulmuştur.
şimdi 18 000 serbest eczaneden modern ilaç hizmeti almaktadır.
Biz adana eczacı odası ve eczacıları olarak, SSK lı hastaların eczanelerimizden hizmet alması noktasında özellikle ilk günlerde yoğun çaba ile her türlü katkı ve desteği sunduk.
Burada TEB nin SSK konusunda gösterdiği çabayı taktir etmemek mümkün değildir. Eczacılığın cirosal anlamda gelecek 10 yılları garantiye alınmıştır.


Ülkemizde ilk defa ilaç fiyatları düştü. son İki yıl içinde;
-Reel kur uygulaması ile tüm ilaçlarda ortalama % 4 de
-İlaçta KDV %18'den %8'indirilmesi ile % 10
-Yeni ilaç Fiyat Kararnamesi ile % 12
-ve en son Euro düşüşü nedeni ile %8,83 ilaç fiyatları indi
        Tüm bu ilaç fiyat indirimlerine rağmen Yeşil kart ve SSK ile birlikte ilaç tüketimi 6 katrilyondan, 9.5 katrilyona çıkmıştır. Toplam ilaç Pazarımız 2005'te 7 milyar $ seviyesine çıkacaktır.
Yaşlanan toplum, ilaçta patent, veri koruma, yeni ilaçların Türkiye'ye girmesi, patentli İlacın yüksek fiyatı, Türkiye ilaç Pazar oranını arttıracak diğer olgulardır.
Bu rakamlar, geri ödeme kurumlarını tedbir almaya zorlayacaktır.
Bu nedenledir ki kamu kurum ıskontoları diye bir tanım gündemimize girmiştir.
Ve bundan sonrada kamunun ıskonto talepleri de devam edecektir.
Çok hızlı büyüyen ilaç pazarımıza bir yandan, ilaç firmalarının Pazar arttırma çalışmaları, bir yandan da hükümetlerin koruma tedbirleri alması, doğal bir yaklaşımdır.
Almanya'da son seçimlerde alman sosyal demokrat parti, sosyal güvenlik kuruluşlarının harcamalarının yüksekliği nedeni ile, Almanya'nın dış ülkelerle ekonomik olarak, rekabette zayıf kaldığını belirtmiştir.
Bu çok anlamlı bir açıklamadır.
Bunu şunun için söylüyorum
Türkiye ilaç pazarında çok hareketli günler, bizleri bekliyor.

Her dönemin kendine has olumlu, olumsuz yanları var. Ancak her ekonomik durumun bir sosyolojik yansıması olduğu da bir gerçektir.
Eczacılığın son 25 yılındaki sosyo-ekonomik değişmelere baktığımızda ortaya çıkan tablonun özeti şunlardır.
*1978 yılında özellikle döviz dar boğazının etkisi ile ilaç temini çok zor hale geldi ve bunun sosyolojik yansıması kooperatiflerin kurulması oldu. Yani eczacı sorunu koop. kurarak aşmaya çalıştı.
*1984 sonrası serbest fiyat kararnamesi, kurum reçetelerinin azlığı, sürsaj hakkı ve ilaca sık zam gelmesi gibi nedenler ile eczanelerin ekonomik anlamda güçlendiği dönem;
bu dönem de eczaneler, TEB, odalar ve koop ler güçlendi.
*Ancak 1994 sonrasında, sık yaşanan ekonomik krizler, artan kurum reçeteleri ve geri ödeme sıkıntıları ile geçti. Hatırlarsınız yine bu dönemde bağ-kur a ilaç vermeyi durdurmuştuk. Bu dönemin sosyolojik yansıması ise etik erozyonun artmış ve eczaneler ciddi ekonomik sıkıntılar çekmiştir. aynı zamanda Eczane kapanmaların en fazla olduğu dönem yine bu dönemdir.
*2003 sonrasının yani Bugünün sosyolojik tarifi ise SSK reçeteleri ile bürokrasinin yarattığı, yoğunluktan dolayı içe kıvrılma; yani eczanelerimize kapandığımız ve hepimizin mesleğin ekonomisi üzerine yoğunlaştığımız bir dönem. Diyalogumuzun azaldığı, kendi sorunlarımızın dışında ilgimizin olmadığı, uzaklaşmanın ve yabancılaşmanın sinyalleri de içe kıvrılma belirtileridir.
Dm, bizler ekonomi ile mesleki politikamızı birlikte yönetmeliyiz. Yani bir ekonomi politiğimizin olması şart. İçe kıvrılmanın en önemli tehlikesi, reel dünyadan yani gerçeklerden kopulduğu için çatışma potansiyelini, kendi içinde taşıyor olmasıdır.
Bu olası çatışmaları engellemenin yolu, eczacıları bir araya getirecek etkinlikleri arttırmak, odanın yaptığı etkinliliklere ve toplantılara daha çok sayıda katılmaktır.
Bu içe kıvrılma endişesine Somut Örnek verebiliriz;
SSK'nın yansımaları, eczaneye faydasını hep anlattık, kısaca Ülke ve eczacılık açısından SSK, doğru bir işti..ancak SSK ödemeleri geciktirse idi bugün eczacı örgütleri ne halde olurdu.
Hiç düşündünüz mü?
Endişem yaşanabilecek olası bir kaosta, krizde sorunun nedeni örgüt diye düşünülmesidir. Tabi aynı durum Yeşil kartta da söz konusu….
Böylesi dönemlerde örgütlerimizle, meslektaşlarımızla hep birlikte her türlü gelişmeye karşı hazırlıklı olmalıyız.

Önümüzdeki dönem gündemimiz yine yoğun ve zorlu olacak.
AB uyum yasaları, Sosyal güvenlik kurumlarının birleştirilmesi, genel sağlık sigortası, tek tip bütçe uygulama talimatı, OTC, Ulusal İlaç Kurumu, büyüyen ilaç pazarına müdahale, kurum ıskonto pazarlıkları, 6197 sayılı eczacılık yasası, ilaç sanayinin kendi arasındaki rekabeti gibi, sıralayabileceğimiz birçok hayati konu.
Geri ödeme kurumların tek çatıda toplanması ile kırtasiye ve mevzuat sorunlarımızın büyük çoğunluğu ortadan kalkacaktır. geri ödeme sorunu da zaman içinde düzelecektir.
Tahminimce 2008'e eczacılık; yasası, yapılanması yani paradigması tamamlanmış bir şekilde girecek. OTC, ilaçta reklam, veri korumanın sonuçları ortaya çıkacaktır.
ve bugünkü ilaç piyasasındaki enteresan durum da bitecektir, çünkü ilaç pazarını disipline etmek, kaçınılmaz hale gelmiştir.
İlaç pazarının bugünkü şekli ile devam etmesi de zaten mümkün değil.
İlaç indiriminden dolayı eczacının fiyat farkını karşılamayan ilaç firması, satışları düşünce, özel satışlarla mal fazlasını fiyat farkından daha fazla arttırmaya yönelmektedir.
Bir başka ilaç firması yıllarca yüksek fiyatla sattığı ürünü şimdi, hem yarı fiyatına indiriyor ve üzerine de %55 kurum ıskontosu veriyor. Enteresan olan yine aynı firma dönüp şimdi de pazarda haksız rekabetin olduğuna dair hükümete şikayette bulunuyor.

Gelişen dünya ile birlikte sağlık sorunları da farklılaşmaya, beklentiler değişmeye başlamıştır.
Eczacı sadece ilaç sunan bir sağlık çalışanı değildir. Aynı zamanda koruyucu temel sağlık hizmetlerinde görev alan, Rasyonel ilaç kullanımında sorumluluğu olan, tedavinin parçası olan ilaçları doğru, etkili, güvenli şekilde kullanılmasını sağlayan, Sağlık ve İlaç konusunda danışmanlık veren sağlık emekçileridir.
Sağlıkta değişen anlayışlar, Modern sağlık hizmetlerini karşılamada; mesleğimizin fakülte eğitimi ve mezuniyet sonrası eğitimi önemli bir etmendir. Gelişen koşullara uyum, mesleğimizin geleceği açısından M.İ.S.E.P. vazgeçilmezdir.
        Örgütlerin gelecekle ilgili mesleki tasarılarının olması şart ve Gelecek için çalışmak, program yapmak, aynı zamanda bu günün sorununu çözmek anlamına da gelir.

Bizler tüm değerlerimizi, yaşadığımız değişime uyarlamalıyız. Uymak veya uydurmak değil, uyarlamak bizi geleceğe taşıyabilir.
Daha doğrusu bu kongremiz ve kongreden sonra yapacağımız çalışmalarımız, toplantılarımız, yaşam politikalarımızı oluşturmaya dönük olmalıdır.

Adana eczacı odasını ekol haline getiren, gelenek yaratabilmiş ve bu geleneğe de sahip çıkabilmiş olmasıdır.
Adana eczacı odasının üyeleri olarak bizler; 1956 yılında odamızın kurulmasından bu yana tüm tarihi kişiliklerimize
Ali Aysan' a Kenan Karamüftüoğlu'na, Adnan Ülkü'ye ve tüm rahmetle andığımız değerlerimize sahip çıkıyoruz.
Ayrıca adana eczacı odasında görev almış, tarihine geçmiş tüm meslektaşlarımızın emekleri önünde saygı ile eğiliyoruz.
Bundan sonrada yol ve ışık tutacak arkadaşlarımızın öngörülerinden faydalanacağız.
Fakat bunun yetmeyeceğini de biliyoruz.

Aklın,ve bilimin ışığında,

Meslek içi rekabet, örgüt içi dar ve kısır çekişmelere sapmadan,

Ayrılıklarımızı değil, benzerliklerimizi öne çıkartarak,

Fikir ve inançlara hoşgörüyü sürdürerek,
Tartışmanın ve paylaşmanın zevkine vararak
ve onun getirdikleriyle de zenginleşerek,
İyilik, güzellik ve doğrudan yana,
Bu güzel ülkeyi seven yurtseverler,idealistler olarak,
yarınları hep birlikte.tüm meslektaşlarımızla birlikte kuracağız.

Sevgi, sağlık ve esenlik hep sizinle olsun sevgili meslektaşlarım.
Hepinize saygılar sunuyorum.

Ecz. Burhanettin BULUT
BAŞKAN