Sağlık ve ilaç alanı, tarihinde görülmemiş müdahalelere konu oluyor. “Sağlıkta devrim” denilen uygulamaların makyajı dökülünce sağlık “ihtilal” havasına büründü. Hükümetin “ben ne istersem onu uygularım” yaklaşımı, sektörün tüm bileşenlerini bunaltmış durumda. Her yeni uygulama başta vatandaşlar olmak üzere sorumluluğu olmayanlara vuruyor.
Yeni, yeniden, olmadı bir daha genelge yayımlanması sabah ne ile karşılaşacağız endişesi içerisinde en olmadık gelişmeyi dahi sürpriz olmaktan çıkartmış; tüm garip, çarpık ve mantıksız uygulamalar bile normal karşılanır olmuştur. Çok bilinen kurbağa deneyinde olduğu gibi artık reflekslerimizi kullanma iradesinden uzaklaşıyoruz.
Sürekli değişen uygulamalar, artan ekonomik ve siyasi baskı hepimizi buna neden olan suçluyu aramaya itmektedir. Tüm yaşananların doğaldır ki sorumluları var. Ancak gerçek sorumluları unutturarak, hedefi başka yöne çekmek tipik siyasi manevradır. Hatırlayalım. Tüm önemli düzenlemeler ya bayram arifesinde ya da seçim dönemlerinde açıklanıyor. Bu arada basında sağlıkta yolsuzluk iddiaları yükseliyor. Bunu tümüyle tesadüfî bir durumdur diye yorumlamak saflık olacaktır.
İlaç payındaki artışın nedeni fazla sarfiyat veya yolsuzluklar olarak yorumlanamaz. Hele ki yeşil kartlı vatandaşları hedef olarak lanse etmek sosyal devlet yaklaşımından uzaklaşmanın en acı yanıdır. Hükümetin seçimlerde propagandasını yaptığı, bu sayede oy aldığı sağlık politikaları ile bu denli maliyet artışının olacağı aşikârdı.
18 Eylül Genelgesi, ilaç alanında bu güne kadarki en kapsamlı değişikliklere işaret etmektedir. Sadece kamu ıskontosu artışı, orijinal-jenerik ilaç bant oranı ile sınırlı kalmayacaktır. Eczanelere yeni angaryalar yüklenmekle birlikte ekonomik olarak nefesi kesilmeye doğru sürüklenmektedir. İlaç sanayinin yeniden şekillenmesine ve süreç sonunda yabancı payının tümüyle sektöre hakim olmasına yol açacaktır. Eşdeğer ilaç yerine “eşlenik ilaç” adı altında ne olduğu belirsiz bir ilaç tanımına neden olmuştur.
Kural, yöntem, karşı tarafı hiçe sayan fütursuz uygulamaların sonucunda yine sağlık yap-boz tahtasına dönüyor. ‘Uygulama ertelendi’ türü duyurular yine bu dönemin en sık karşılaştığımız yazıları olmuştur. 2 Kasım’da başlayacak uygulama 4 Aralık’a ertelendi. 4 Aralık’ta ne olacak? Uygulayıcıların bile ne olacağını bilemediğini, tarih geldiğinde ancak pratik olarak birlikte göreceğiz.
Yaşanan tüm olumsuz sonuçların sorumluluğu uygulayıcılar yani hükümet ve onun bürokratlarının yanlış ve sürekli değiştirdikleri kararlarıdır. Söz verdikleri ile yaptıkları birbirine uymayan yönetim anlayışı devam ettiği müddetçe, kargaşa devam edecek görünüyor.
Sağlıktaki yıkımın engellenmesi için bizim de siyasi baskılarımızı artırmamız gerekiyor. Uygulanan sağlık politikaları ile eczacıyı, vatandaşı yok sayan iktidara karşı muhalefeti örgütlemeliyiz. Özellikle muhalefet eksiği olan ülkemizde bu konuda bize sorumluluk düşmektedir. Kamuoyunu bilinçlendirmeliyiz ki toplumsal baskı mekanizmasını doğru işletebilelim.
Tasarruf paketindeki 660 milyon TL’yi bulan yükü eczacılar olarak sırtlamak istemiyoruz. Ayrıca bu yükü kaldırmamız da mümkün değildir. Seçim öncesinde yaptıkları propagandalar ile sağlık uygulamaları sonucu oy alanlar, şimdi hesabı ödemek zorundadır. Siyaset bu denli sağlık alanına müdahale ediyorsa bunun sonuçlarına da katlanmalıdır.
Eylül ayında kongremizi tamamlayarak yeni döneme başladık. Yine zor bir 2 yıl bizleri bekliyor. Tüm meslektaşlarımızın örgütlerimize desteğini esirgemeyeceğini biliyoruz. Kongre süresince yapılan konuşmalarda yaşadığımız süreç; gerek açılış konuşmamda gerekse misafirlerimizce geniş bir özetle dile getirildi. Yaşanan sorunları en doğru ve hızlı biçimde çözebilmek için en önemli ihtiyaç örgütlü bütünlüğümüz olduğunu unutmamalıyız. Açıkçası tüm olup bitenler karşısında reflekslerimizi güçlü tutmakta zorlanıyoruz. Bunaltan mevzuatlar ve değişiklikler bizleri neredeyse zorunlu bir biçimde anlık çözüm arayışlarına itiyor. Ancak bu bakış açısı da bir bumerang gibi geri dönüyor ve sorunlarımızın daha da derinleşmesine neden oluyor
Başta hükümet olmak üzere, sektör bileşenleri ile yaptığımız görüşmeler bir türlü nihai sonuca ulaşamamaktadır. Her seferinde yeniden başa dönüyoruz. Atletizm yarışması gibi sürekli bir koşu halinde mücadele ederken tam finale yaklaşıldığında final noktası daha uzaklara alınıyor. Yeniden nefes alıp tekrar koşmaya başlıyoruz. Yani bitiş çizgisinin nerede olduğu belli olmayan, sürekli bir koşma hali içerisindeyiz.
Meslek örgütlerimiz günübirlik çözümler yerine, mesleğimizi inişli çıkışlı halden çıkaracak bütüncül ve sonuçlandırıcı bir çabaya girmelidir. Daha fazla kargaşayı kaldıracak durumda değiliz. Tüm beklentilerimize karşılık verecek çözümler üretmemiz elbette mümkün görünmüyor ancak sağlık gibi kritik bir alanı bu denli yap-boz tahtası haline getirenlerden de hesap sormalıyız.
Eczacılık hizmetini vermek için gerekli moral, güç ve enerjimizi eksik etmeden her alanda mücadelemize hep birlikte devam etmek dileğiyle…
Ecz Burhanettin BULUT
Başkan