Ülke gündemi baş döndürücü bir yoğunlukla tarihinde görülmemiş olayları yaşıyor. Özellikle siyasetin ve gelişmelerin hızı karşısında toplumun bilinen doğruları dahi sorgulanmaya başlandı. Hukuk, anayasa, güvenlik kuvvetleri, demokrasi, açılım, siyasi partiler derken tartışılmayan hiçbir alan kalmamış görünüyor.
Bugün tartışılan konuların hassasiyeti göz önüne alındığında ne kadar önemli tarihi bir süreçten geçtiğimiz anlaşılmaktadır. Buna rağmen sanki iki taraf haricinde başka doğru veya fikir yokmuş gibi, “kimin tarafı haklı” dışında başka görüşe bakılmamaktadır. Tüm ülkeyi ilgilendiren böylesi önemli konularda taraf yani karşıtlık dışında fikir üretilememesi veya görüşlerin dikkate alınmaması olumsuz sonuçlara neden olmaktadır.
Toplumsal mutabakat isteyen noktalarda tüm görüşler ve kesimler dikkate alınmalıdır. Doğruluğu tüm dünyada kabul gören siyasi konularda veya çağdaş yaklaşımlarda dahi sadece muhalefet etmek adına karşıtlık yaratılmamalıdır. Bu tür dönemlerde ülkemizin daha derin kaosa itilmemesi adına sağduyulu yaklaşımlara ve siyasete ihtiyaç vardır.
Şaşkınlıkla izlediğimiz ülke gündeminin baş döndürücülüğüne rağmen süregelen sağlık, ilaç ve eczacılık alanındaki dönüşüm bizleri bir kat daha fazla etkilemeye devam ediyor. Eczacılıktaki değişimleri ve yaşananları tarif ettiğimizde “mide bulandırıcı” bir etki yarattığını söyleyebiliriz. Hoşnutsuzluk, kötü kokular, kimin ne yaptığı anlaşılamayan anlamsız uygulamalar, çalışmayan sistemler, uzayıp giden çatışmalar, umutsuzluk, boşlukta hissetme gibi unsurlar insan mekanizmasını olumsuz yönde etkiliyor. Bunun sonucu toplumsal ümitsizlik hâkim olmaya başlıyor.
Pratiği, hazırlığı olmayan merkezi uygulamalar yani direktifler neticesinde ne yapması gerektiğini bilemez bir kitle yaratılmıştır. Bugün olduğu gibi yerel yönetimler güçlenen merkezi sorunlar karşısında işlevlerini yitirmeye, rutinde boğulan yapılara dönmektedir.
Her yeni gelişmelere ve olası yeni durumlara çözümler, yenilikler üretmek yönetici görevleri arasındadır. Ancak amaç sadece rutin işleri takip etmek ise yönetici değil profesyonel çalışanlara ihtiyaç duyulur. Bu anlamda SGK gibi en önemli muhatabımızın “tek” hale geldiği noktada meslek birlikleri yeni yapılanmasını gündeme almalıdır. Mevcut eczacı örgütlenmesinin gelişen sürece tam müdahil olması ve gelecekte bunu yönlendirebilmesi pek mümkün görünmemektedir.
Bugün yaşadığımız gibi değişim ve dönüşümün alabildiğince hızlı yaşandığı bir süreçte hatta kaotik ortamlarda yönetimler, zaman kaybetmeden olaylara müdahil olabilmelidir. Sorunları olabildiğince sadeleştirebilmeli, basitleştirmeli, üyelerini süreç içerisinde doğru bilgilendirmeler ile kaotik ortamdan uzak tutmalıdır. Eczane pratiğini rahatlatacak tedbirler alınmasını sağlayarak, üyenin kendi çemberine kapanmasını engellemelidir.
Türkiye’nin dört bir yanında aynı söylemler ve aynı bilgilendirmeler yapılmalıdır. Farklı fikirlerden etkili yöntemler geliştirmelidir. Güçlü merkezi yapılanmanın yerelden beslenemediği takdirde zamanla etkinliğini kaybettiğini bilmemek mümkün değildir. Merkez-yerel tartışmasını kısır hesaplaşmalar ile çözümsüz hale getirmek üyenin örgütünden uzaklaşmasına neden olur. Kongrelerde, önemli toplantılarda üyesinin onda birini toplayamayan yöneticiler ilk fırsatta örgüt yönetimlerinden çekilmelidir. Üyesini içine almayan hiçbir çalışmanın anlamı yoktur.
Son yıllarda İTS ve PROTOKOL gibi iki madde de yaşadıklarımız göz önüne alınırsa yukarıdaki ifadeler daha anlaşılır olacaktır. (İTS ve PROTOKOL konusunda akıl sınırlarını zorlayan gelişmeler hakkında yazmamak daha doğru diye düşünüyorum. Hepimiz “filler-çimenler,” “taş attı kuyuya” “ben bilirim, güçlüyüm uygularım” gibi benzetimlerin anlamını biliyoruz!)
Sonuç itibari ile Eczacı odaları, TEB ve Eczacı Koop. örgütlenmelerini değerlendirmeye aldığımızda her üç birliğinde gelişmeye muhtaç olduğunu söyleyebiliriz.
Bileşenlerimizi sorgulamamızın yanında başta eczacı kooperatifleri bizlerin gelecek kurgumuzda en fazla önemsediğimiz ekonomik örgütlerimizdir. Bölgemizde bulunan emek harcadığımız, fikir yürüttüğümüz Güney Ecza kooperatifimizden yola çıkarak -geçen haftalarda yaptığımız toplantıda dile getirdiğimiz gibi- “kooperatiflerimiz Türkiye projesini biran önce hayata geçirmelidir.” Birçok ülkede faaliyet gösteren şirketler dahi tek merkezden yönetilebiliyorsa ülkemizde neden tek eczacı kooperatifine dönülemesin.
Kooperatifler sadece ilaç depoculuğu olarak kendilerini kurgulamamalı, eczacının, eczanelerin olduğu her alanda faaliyet göstermelidir. Eczanemizde bizlerin işlerini kolaylaştıran projelerde geliştirmelidir. Bu ekonomik gidişatta kooperatiflerin önemini sayfalarca sıralayabiliriz.
TEB ve eczacı odaları birbirinden ayrılmaz yapılar olmasına rağmen son yıllarda bağımsız yanları ile ön plana çıkmaya başladı. Doğaldır ki bölge eczacı odaları kendi kararlarını kendisi alabilir hatta yasalarımız TEB ve bölge eczacı odalarının görev ve yetkilerini anlaşılır bir şekilde tariflenmiştir. Farklılıkları sinerji olarak kullanmak yerine özellikle büyükşehirlerde ayrıcalıklı davranış görüntüleri artmıştır. Bölgelerarası ve Danışma toplantıları sürekli iktidar -muhalefet çatışması, sorumluluk almaktan uzak vitrine yatırım tiyatroları, hesap sorma mekanizmasının iki yılsonunda parmak hesabı yapılan kongreler ile sınırlı olması verimliliği düşürmüştür.
Atölye çalışmaları, fikir üretimi, yeni planlamalar sadece profesyonel kadrolara bırakılmıştır. Kolaycılığın egemenliği, ilkesel politika eksikliği, bilgiyi saklama hastalığı, şeffaflık korkusu ve her eleştiriyi “kişiselleştirme” hastalık halini almıştır.
Ülkemiz siyasetindeki genel seviye düşüklüğünü ve siyaset yapanların kişiliğinde yapılan işin saygınlığının değerlendirildiğini unutmayalım. Fikirler yerine kişiler veya hesaplaşmalar üzerinden politika yapmaya başlarsak başkanlar toplantısında çiğ köfte partisi yapmamız olağan olacaktır.
Her tartışma konusundan bir sonuç çıkmasının yıllar aldığı ülkemizde şimdiden yeni mesleki örgütlenme de fikir-alışverişine başlamalıyız. İlk olarak hükümetin sürekli gündeme getirdiği birliklerimizin gelir kalemleri yeniden belirlenmelidir. Hatta bu planlama içerisinde eczacı emekliliğini de çözmeliyiz. Birkaç defa toplantılarda dile getirilen, ticaret odalarında olduğu gibi ciroya göre belirlenen bir oran ile aidat alınmasını yasallaştırmalıyız. Sözleşme gibi gelir kalemleri bu sayede kaldırılmalıdır.
Eczacı odalarının işlevini ve etkinliğini arttırmak aynı zamanda eczacı odalarının daha çok görev almasını sağlamak adına oda yönetimlerinin merkez heyetinde görev almasını tartışmaya açmalıyız. Bunun da örnekleri ülkemizde bulunmaktadır. Üyesi ile irtibatta bölge eczacı odası yöneticileri mesleki politikalarda görev ve sorumluluk almalıdır. Mutlaka büyükşehir bölge eczacı odalarında “profesyonel yöneticiler” olmalıdır.
Eczacı odaları özellikle ekonomik konulu deontoloji kurallarına verdiği özen kadar mesleki ve toplumsal konularda eğitimlerini arttırmalıdır. Meslek odalarında daha çok tartışma ve paylaşma platformları kurmalıdır. Meslek birlikleri yöneticileri yanında profesyonel yönetici eczacı eğitimi sağlanmalıdır.
Kısaca tüm bileşenlerimiz değişirken bizlerin yeniliklere daha kolay müdahil olmamızı sağlayacak yeni yöntemler bulmalıyız. Bir yerden başlamak, zorunda kalmadan değişimi başarmak adına önemlidir.
Ecz. Burhanettin BULUT
Başkan.