YEL DEĞİRMENİNE KARŞI OLMAK


Yel değirmenine karşı olmak…

 

Günümüz dünyası, klasik tanımlarının dışında bir hayat yaşıyor. İktisadi bilgilerin değişmesinin yanında fazla sayıda temelden farklılaşmaya yol açan etkileşimler söz konusu. Siyasi ve ekonomik alandaki gelişmelerin daha etkili ve hızlı olmasının önemli nedeni, toplumsal yaşam üzerindeki küresel etkiyi engelleyecek bir duvarın kalmamasıdır.

 

Afrika’ya hapsedilmeye çalışılan açlık, Ortadoğu’nun kaderi haline getirilen savaş dahi küresel alanı etkilemektedir. Gelişmiş ülkeler ötekileştirilenlerin “asıllara!” zarar vermemesi için çözümler aramaktadır. Küresel terör yanında başta AIDS, tüberküloz ve grip gibi bulaşıcı hastalık ve salgınlar artmaktadır. Küreselleşme sadece istenilen yönlerde değil her alanda yaşanmaktadır.

 

Tehlikeli gidişatın sebebi sayılacak ve aynı zamanda dönemin en önemli özelliği; sermayenin bitmez tükenmez talepleridir. Dünyayı küçülten bilişim sermayeyi engellenemez hale getirmiştir.

 

Hareket alanı ve kabiliyeti yüksek olan sermayenin en ilgi duyduğu alanlardan birisi de ilaç sanayidir. Ülkemizde olduğu gibi hükümet politikalarından etkilenmelerine rağmen, her fırsatta yeni bir yöntemle büyümelerini sürdürmektedirler.

 

Ülkemizde kamu kurum ıskontoları ve ilaç fiyat indirim baskılarının yanında SUT gibi uygulamalara ilaç firmalarının aslında tepki göstermesini beklersiniz. Ancak; aksine her fırsatta hükümetin uygulamalarına destek verdiklerini bildirir açıklamalarda bulunmaktadırlar.

 

Yaşananlar ekonomik terimle ifade edilirse; “uzun vadeli beklenti satın alımıdır.” Bu beklentiler ile istenilen tavizler, ilaç firmalarınca son derece makul karşılanmaktadır. Buna neden olan beklentilerin iki önemli yanının olmasıdır. Birincisi İTS ile paralel ithalatın önüne geçmek, diğeri ise İlaçta reklamın gelmesi ile birlikte pazar alanlarını genişletmek.

 

Ülkemize has olmayan bu gelişmelerden mesleğimizi korumamız gerekir. Bunun yöntemi yel değirmenlerine karşı mücadelede olduğu gibi hayali bir karşıt oluşturup bununla sanal çatışmalar yaratmak değildir. Ancak kendimizi tatmin etmemiz için bu yollar kullanılır.

 

Taş devri gibi dünya dönemleri öğretilirken, çağı belirleyen belirgin özellik anlatılırdı. Yaşadığımız çağda ise belirleyen özelliklerin çokluğu ve önemi adlandırmayı bile tartışmalı hale getirmiştir. Uzay çalışmaları, genetik çalışmalar, bilişim, nanoteknoloji gibi… Bunların hepsi birbirinden önemli ve çağı belirleyen konular. 

 

Bu yoğunluktaki gelişmelerin karşısında bizler, yüzyıl önceki tanımlarla bilinen klişe söylemlerle ne mesleği bir noktaya taşıyabiliriz ne de örgütsel varlığımızı sürdürebiliriz.

 

İşte bu nedenledir ki tüm meslek alanlarında olduğu gibi eczacılık, yeni tartışmalar içerisinde kendine yön aramaktadır. Uluslararası platformlarda elbette ki farklı sunumlar yapılabilmektedir. Ancak ABD’deki önemli gelişme yakın zamanda mesleğin yol haritasında etkili olacağı açıktır.

 

Ülkemizde ise kısır tartışmalardan, ben merkezli anlayıştan, gelişmelere kapalılıktan kurtulamadığımız takdirde, meslektaşlarımız arasında belirsizliklerin yarattığı olumsuzluklarla öfkeye dönüşen enerji, örgütlerde ve eczanelerde olumsuz etkilere ve yanlış kararlara neden olacaktır.

 

Meslek birliklerinde ise rutinler, kısa vadeli günlük politikalar, birbirine laf yetiştirme -diğer anlamda iktidar hastalığına tutulma- gelecek perspektifleri oluşturamamanın önündeki engeldir. Kaldı ki öneri sunulduğunda da hiçbir tarafın ilgi göstermediği de bir başka gerçekliktir.

 

Tüm bu gelişmeler bir yana diğer tehlike, “kendi içsel sorunlarının” yansıması ile propaganda yapan kişilerin genel kamuoyunda etkili olmasıdır. Bireysel gelişmenin önünde engel oluşturan buhranlı tavrın engellenmesi ancak daha çok okuma ve söylenti ile yönlenme tavrından uzaklaşma ile mümkün olacaktır.

 

Mesleki yapının veya bireysel gelişmenin önündeki engellerin kaldırılması en az üzerimizde var olan dışsal baskılarla mücadele kadar önemlidir. Ortaklaştırmayı ve aynı hedefleri düşleyen topluluk haline gelmeyi başarmalıyız.

 

Geleceğin eczane ve eczacı kurgularında daha çok insanla temas daha çok bilimsel yan ve daha çok etik olacağı açıktır. Yaşlanan toplum ve kaliteli yaşam ihtiyacı mesleğimizin değerini arttırmaktadır.

 

Bizim yapmamız gereken ilacın ticari yönünün esiri olmadan mesleki faaliyetlerimizi sürdürebilmektir. Bunun da yöntemi; eczacılık mesleğini, sermayenin hareket alanı içerisinden eczacı hâkimiyeti içerisine almaktır. Yani, bilişim çağının buluşlarından çok basitte, yalın ve anlaşılır genel kabul yöntemlerinin uygulanmasıdır. 

 

Başta ilaç depoculuğunun değil eczacı kooperatifçiliğinin gelişmesini sağlamalıyız. Yeni işbirlikleri yani ortaklaştırma metotlarını yaşama geçirmeliyiz. Eczacının olduğu her alanda uzman kadroların eczanelere desteğini sağlamalıyız.  Bunlar işletme, vergi, stok kontrolü, eczane dizayn, ortak satın alma gibi ticari faaliyetleri, yani eczane pratiğini rahatlatacak girişimler olmalıdır.

 

Bilimsel anlamda sürekli meslek içi eğitim ve toplumsal konularda projelerin arttırılması. Bilimsel eğitim almış eczacılar olarak sürekli ekonomik gerekçelerle toplum karşısına çıkmaktadır. Hal böyle olunca eczacının bilimsel özelliğinin akıllarda kalması nasıl beklenebilir. Diyabet, astım gibi yaygın hastalıklarda toplumsal çalışmalarda bulunmalıyız.

 

Meslek örgütlerimizin bugünkü yapılanmaları ile geleceğe taşınmaları zor gözükmektedir. Dünyada meslek örgütlerinin geldiği yer ve savunuları ile ülkemiz örneklerinin mukayesesi önemli göstergedir.

 

Bizlerin, yel değirmeni şövalyesi değil akıl ve bilim ışığında yeni organizasyonları yönetecek, yönlendirecek çoğulcu anlayışa ihtiyacı vardır. Yürüyüşler, eylemler ile sürekli eleştiri, siyasi görüşüne uygunluk beklentisi, olumsuzluk yayarak hedef gösterme veya tam tersi pembe tablolar çizme yöntemleri ile elbette örgütler yönetilebilir hatta yıllarca muhalefet yapılabilir…

 

Unutmayalım ki güçlü ve kalıcı olmanı sağlayan, ne kadar çok sesinin çıktığı veya ne kadar çok insanı ikna ettiğin değil haklılığın ve toplumsal hassasiyettir.

 

Saygılarımla.

Ecz. Burhanettin BULUT

Başkan.