BİRAZ DA UZAĞA BAKABİLMELİ...


Biraz da uzağa bakabilmeli…

14 Mayıs “Eczacılık Günü” etkinliklerimizi son yılların en yüksek katılımlarıyla gerçekleştirdik. Özellikle eczane pratiğini önemli oranda değişime uğratacak olan “İTS” hakkındaki belirsizlikler bu konudaki toplantılarda kırılması zor rekor katılıma neden oldu. Neredeyse tüm meslektaşlarımız etkinliklerden birine katılmış oldu.

Her zaman olduğu gibi yöneticiler, kurul ve komisyon üyeleri bir haftadan fazla zaman alan etkinlik hazırlıkları ve organizasyonlar için ciddi emek harcadılar. Tüm meslektaşlarımız eczanelerinde ziyaret edilerek bilgilendirildiler. Yöneticiler için yapılan çalışmalara yani aktivasyonlara olan ilgi ve katılım teşekkür anlamına gelir. Aylarca verilen emeğin karşılığı alınmış olur. Bizlerde katılım sağlayan meslektaşlarımıza canı yürekten teşekkür ediyoruz.  

Elbette ki hayatın tüm renkleri aynı değer ve aynı ilgi ile karşılık bulmuyor. Tüm sıkıntılara, güvensizliklere ve belirsizliklere rağmen ümidimizi kaybetmememiz gerekir. İnancını kaybetmek ve bunun sonucu panik halinde günü yaşamak, çevremizle olan paylaşımı azaltır. Zaman içinde bulunduğunuz konumu ve yaşamın geleceği adına bugün nefes aldığımızı unutuveririz.

Yaşamın olumsuzları üzerine politika yapmayı alışkanlık haline getirmiş liderler, toplumun davranışlarını da kendilerine benzer hale getirmiştir. Bu nedenle topluluklar ortak paydada buluşmayı ancak tehditler söz konusu ise başarmaktadır. Fırsat yaratma veya gelecek perspektifinde yenilikler katma, daha az kalabalıklaşabildiğimiz konular olmaktadır.

Büyük eylemler öncesi toplantı kalabalığından daha fazla İTS toplantılarında bir araya geliyor isek; belirsizliklerin, günlük rutin iş yükünün bizleri ne kadar bunalttığını ve paniğin somut verisini de görmüş oluyoruz.  Mesleğimiz, -son yıllarda olduğu gibi- ilacın ekonomisine sıkıştırılmaya devam ettirildiği müddetçe bu panik hal devam edecektir. Dün sözleşme, bugün İTS, yarın medula derken bir de bakmışsınız ki sürekli bir yerlere savrulan mesleğin ipi çekilmiş olacaktır.

Meslek birliklerimiz, mesleki bileşenlerimiz ve en önemlisi bizler, yani hepimiz tüm eczacılar; kimseye ihtiyaç duymadan yönümüzü kendi gündemimize çevirmeliyiz. Gelecek senaryoları ve değişimin fırsatını kullanmalıyız. Yine 14 Mayıs etkinliklerinde konu aldığımız “Klinik Eczacılık” panelinde vurgulandığı gibi bilimsel rolümüzü güçlendirmeliyiz.

Mevcut rutinlerin ve karşılaştığımız güçlüklerin yarattığı tahribatı, son yıllarda her yanımızı saran bizleri hareketsiz bırakan sarmadan kurtulmayı başarabilmek, yaşananların gerçekliğinde dinamik meslek yaratmak elimizde. Kaderci bekleyiş, sürekli olumsuzluk üzerine politika üretmek ancak toprağın yorgan yapılmasına fayda sağlar. Mücadele etmek demek, hayatın zorluklarına karşı sadece fiziksel güç kullanmak değil akıl ile bilim ışığında projeler ve gerçekliklerle olumsuzluğun üzerine gitmektir.

Dünyanın ve ülke gündeminin yoğunluğuna ve yaşananlara bakıldığında kimsenin mesleğimizle ilgili sorunlarda bize taraf olacağını beklememeliyiz. Her kesimin her kuruluşun içinde bulunduğu sıkıntı, bizlerin sıkıntısından daha az olduğu söylenemez. Kaldı ki bizlerin sağlık gibi insanla temas eden meslekte olması önemli bir avantajdır. 

Bir başka önemsenmesi gereken gelişmede Avrupa Adalet Divanı kararıdır. Bu karar TEB web sayfasında 28.12.2009 tarihinde duyurulmuştur. Tekrar hatırlamakta fayda var. Eczanelerin sadece mesleki eğitim almış eczacılar tarafından açılabileceğini/işletilebileceğini belirten bazı üye ülke mevzuatlarına karşı Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa Adalet Divanı’na yapılan başvurularda, bu ilkenin sermayenin serbest dolaşımına yönelik AB genelindeki mevzuatı ihlal ettiği iddia edilmiş ve Avrupa Adalet Divanı’na şikâyet edilmişlerdi.

Mahkeme, “AB mevzuatınca çerçevesi çizilmiş olan AB genelinde işletme açma/faaliyette bulunma özgürlüğü (sermayenin serbest dolaşımı ilkesi) ilkesinin; eczacılık eğitimi almayan bireylerin eczane sahibi olması ve işletmesi hakkından mahrum bırakılmasını sağlayan ulusal mevzuatların önüne geçemeyeceğine” karar vermiş ve Komisyon’un başvurusunu reddetmiştir.

Yani Avrupa adalet divanı kararı; “eczacılık uzmanlık alanıdır, ticari serbestlik bakımından değerlendirilemez.”demiştir.

Adalet Divanı açıklamasına göre; “İnsan sağlığına karşı risklerin varlığı ve boyutu hakkında bir belirsizlik olması durumunda, bu risklerin tamamen açık hale gelmesini beklemeden, Üye Ülkenin bu risklere karşı koruyucu önlemleri alabilmesi çok önemlidir” demiştir. Ayrıca bu önlemleri açıklayan Adalet Divanı kararını gerekçelendirirken, “tıbbi ürünlerin diğer ürünlerden farklı olan özel doğasına” dikkat çekmiş ve “tıbbi ürünlerin gereksiz ve yanlış şekilde tüketilmesi insan sağlığını ciddi şekilde tehdit edebilecek sonuçlar doğuracağını” belirtmiştir. Bu bağlamda karar metininde, “toplum sağlığını korumak ve geliştirmek adına üye ülkelere verilen yetkiye dayanarak bu ülkeler, tıbbi ürünlerin, tam olarak mesleki bağımsızlığa sahip eczacılar tarafından sağlanması şartını koyabilirler” denmektedir.

Bu şartın koyulma gerekçesi ise şu şekilde açıklanmaktadır; “Bir meslek sahibi olarak eczacının, eczaneyi, yalnızca ekonomik çıkar kaygısıyla değil aynı zamanda bir uzmanlık alanı olarak işlettiği kabul edilir. Kanuna karşı veya mesleki mevzuata aykırı olan bir ihlalin, bir eczacının yalnızca yatırımını değil aynı zamanda kendi mesleki varlığını da tehlikeye atabileceği gerçeğini göz önünde bulundurursak, eczacının para kazanmaya ilişkin şahsi çıkarı; almış olduğu eğitim, uzmanlık deneymii ve sahip olduğu sorumluluğa karşı ikinci plandadır.”

Öte yandan eczacılık eğitimi almamış olanlara dair Mahkeme şöyle bir tespit yapmaktadır: “Eczacıların aksine diğerleri, eczacıların sahip olduğu eğitim, deneyim ve sorumluluktan yoksun durumdadırlar. Buna bağlı olarak eczacıların sağlamış olduğu güvencelerin aynısını sağlamazlar.” 

Görüldüğü gibi tüm zincir eczane tartışmalarının yanında Avrupa Adalet Divanın bu kararını gündemde tutup, bu yönde kendimizi programlamalıyız.

Yine başka panelimizde yıllık kişi başı reçete sayısının 2,1’den 6,3’e çıktığı ifade edildi. Bu sayı eczanemize uğrayan kişi sayısının 3 kat arttığını gösteriyor. Bu da eczanelerin önemini aynı oranda arttıran önemli gelişmedir. Kişisel bakım, farmasötik bakım yani Klinik Eczacılığın önemi tüm dünyada artmaktadır. Tüm sağlık yayınlarında, yaşlanan ve daha çok bakıma ihtiyaç duyan insan neslinden bahsedilmektedir.  

Bizler zorluklarla yüzleşmekten çekinmiyoruz ancak belirsizliklerin yarattığı gerginliklerden olumsuz etkileniyoruz. Belirsizlikleri yenmenin panikten kurtulmanın en önemli yöntemi ise; kendi planını yapmak ve bu noktada sorumluluğunu yerine getirmektir. Kendine güven ancak verilen emek ile orantılıdır. Kendimizi yenilemek, değişimi yönetebilmek adına gelişmelere ilgi duymalıyız, rutin dışına da bakabilmeliyiz.

30 Mayısta Ankara’da gerçekleşen arama konferansı ve Ekim ayında yapılacak 10. Türkiye Eczacılık Kongresinin bu anlamda mesleğimize önemli kazanımlar sağlayacağı inancıyla saygılar sunuyorum.

Ecz. Burhanettin BULUT

Başkan.