Bir daha anlatalım!
İzmir Eczacı Odası Başkanının yazısı ile bölgelerarası toplantının hareketli geçeceğinin sinyalleri gelmeye başlamış oldu. Bölgelerarası toplantı örgüt yöneticilerinin mesleki, örgütsel, yerel sorunların aktarılmasına fırsat verdiği gibi eleştiri, öneri sunma ortamlarıdır. Siyaset bir ülkenin nasıl ki hem kalbi hem de beyni ise; mesleğimizin de kalbi ve beyni TEB ve eczacı odalarının kongreleridir. Kongreler mesleğin damarlarını besleyen kanı üretir, beynin hareketlerine karar verirler.
Elbette hepimizin sorunlara bakışımız, çözüm yöntemlerimiz farklı olabilir. Çünkü hayata aynı düşüncelerde aynı hislerle de bakmıyoruz. Bunun doğallığında çözümlere ulaşmalıyız. Bugün özellikle mesleki açıdan her şey günlük güneşlikte değildir. Sorunlarımız var, çoğunluk endişeli bir halde ancak her ne şekilde olursa olsun, çözüm için farklı fikirlerin renklerinde birleşebilme zorunluluğumuz var. Meseleleri kişisel algılama, yerel şovenizm, tarafgirlik, siyasi kimlik önceliği noktasında değerlendirmeye alma, tam bir zafiyet göstergesidir.
Mesleki birlik yöneticileri cesurca fikirlerini söyleyebilmeli ve ufuk açmalıdır. Bunun adı çatışma ise çatışmalı, bunun adı birilerini kırmak ise kırmalı. Mesleğe yıllarını verenler ne birilerinin güdüm füzesi olmalı, ne de mahalle baskısına boyun eğmeli. Kişiler Ali, Veli, 49, 50 gibi hiçbir isim özne olmamalıdır. Ayrıca dostlukları, nezaketi ve insanlığı elden bırakmadan aldığımız temsil görevini kişiselleştirmemeliyiz.
Öncelikle şunu belirtmeliyim. İzmir Eczacı Oda Başkanı ile yöneticiliğimiz sona erdiğinde dahi görüşmeye devam edecek kadar yakın arkadaşlığımız var. Bu nedenle sevgili Tuncay başkana “bir oda başkanı” diye hitap etmeyi uygun bulmuyorum. Resmi web sayfasında saldırı olarak nitelediği yazıma ilişkin imzalı yazısındaki üslubu bir eleştiri olarak algılamak istiyorum. Tahammülsüzlük, doğruluk, değerler, eleştiri gibi tanımlar maalesef ülkemize has bir şekilde ancak ‘taraflık’ noktasından değerlendiriliyor. Tabi her ne şekilde olursa olsun bu tür eleştirilere kişisel saldırı ve saygı sınırı aşılmaması koşuluyla faydalı girişimler olarak bakılmalıdır. Açık, şeffaf, tartışan toplum talebi ancak bu şekilde karşılanmış olacaktır.
Eleştiriye konu olan TEB Büyük Kongresi’nde yani on ay önce yapılan konuşmalar yazılı olarak TEB yayınlarında bulunmaktadır. Ayrıca konuşmam görsel olarak ‘adanaeo.org. tr’ adresindeki resmi sayfamızda bulunmaktadır. Buradaki konu, Merkez Heyeti üyeliği yapmış hocanın, meslek örgütüne ilişkin konuşmasına verilen bir cevaptır. Affedersiniz ama ne bekliyoruz? Hocamız meslek örgütleri ile ilgili konuştuğunda tüm eczacı odası yöneticileri el pençe hazır olda mı beklesin! Konu bilimsel makale üzerine değil. Ayrıca hoca cevap vermekte ne çekinecek ne de kendini konularda geri tutacak biri değildir. Bizler tüm değerlerimizi ve bu değerlerin yerlerini karıştırdığımız takdirde savunduğunuz asıl değerleri hafifletmiş oluruz.
Benim ve hocamızın Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden olup-olmamamızın hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Elbette duygu olarak İzmir’de okumam benim için her zaman mutluluk ifadesi olmuştur. Eczacılık fakültesi eğitiminin durumu ve hocanın kürsüden bir öğrencisine “hakkımı helal etmiyorum” diyebilmesi, ticari eczane programının -ki hatırlayın yıllarca eczacı odası yöneticileri olarak 3 yılda bir versiyon farkı talep eden BYTE ve farmakom’la mücadele etmişizdir- bir yılda sanki abonelik satın almışsın gibi sona ermesini eleştirmemiz, “İzmir’li hocamız” sorunu olarak nasıl değerlendirilebilir.
Sevgi, saygı, değer gibi ifadelerin hissedilişlerinin yorumlanması ve ifade edilmesi şekline ilişkin felsefi tartışmalar burada çok anlamlı değil. Meyve verenle güneşini örtemediğinin söze veya savunmaya ihtiyacı yoktur. Bizler tüm hocalarımıza saygı duyuyoruz ve herkesten fazla seviyoruz. Kimin kimden daha çok saygılı ve sevgili olduğunu ölçecek bir ‘ölçek’ maalesef henüz yok.
Bu ülke tarihi sözde milliyetçilerin bu ülkeyi nasıl soyduğuna, sözde solcuların en acımasız işçi düşmanı olduğuna sıkça tanık olmuştur. Tekrar ediyorum, amacımız fakültedeki eğitim seviyelerinin, akademisyenlerin üretimlerinin ve sistemin tartışılır olmasıdır. Bunun olması hepimiz için gelişme sebebidir. Kutsalımız, mesleğin bizzat kendisidir.
Ayrıca burada bir başka dikkat çekici konu da; bu yazıya konu olan yazımın eczacının sesinde 10 gün yayınlandıktan sonra sansüre tabi tutulmasıdır. Önemsediğim için değil bu tür ilişkilerin geldiği noktanın ilginçliği için ele alıyorum. Bazen özellikle eczacı odası ve TEB yöneticilerine başta olmak üzere küfür, ağır hakaretlerin yayımlanabiliyor iken, özgür köşeden bir yazının hem de -aynı başlıkta bir başka oda başkanın yazısı varken- 10 gün sonra kaldırılması çok manidar değil midir? Elbette bunun üzerine kişisel olarak farklı bir ortamda çok konuşuruz.
Mesleğimizin resmi temsilcileri olan Eczacı Odaları ve TEB, dernek veya başka isimler altındaki yapılarla kurdukları ilişkinin şekli çok önemlidir. Elbette ‘daha dar ortak özellikte’ bir araya gelmeler, dernek altında örgütlenmeler olabilir. Sorun bu konuda meslek odalarımız ve TEB maalesef sağlıklı duruş içerisinde değiller. Bir bakıyorsunuz, dermokozmetik birlikteliği ile yola çıkmış derneklerle ortak çalışma yapılabiliyor ya da bir bakıyorsunuz özellik olarak ‘hükümet yakını’ diye isimlendirilen derneklerle işbirliği içerisinde görüyoruz. Tabi ki bu tür ortak beklentiler veya ortak görüşler çerçevesinde bir araya gelinmesi önemli fırsatlar yaratabilir. Kişisel olarak yanlış bulmuyorum. Ancak asıl konu şudur ki; yasalarla kamu özelliği tanımlanmış, tüm eczacıları kapsayan bir meslek örgütü, daha küçük eczacı grupları ile işbirliğine neden ihtiyaç duyar.
Kurum olarak hiçbir bölge eczacı odaları ve TEB dışında hiçbir eczacı grupları ile ortak çalışma yapmadık ve yapmamalı da! En azından Adana Eczacı Odası solcunun da, sağcının da, ulusalcının da, demokratın da yani ortak paydası, eczacı olan tüm üyelerimizin odasıdır. Aslında böyle olma zorunluluğumuz var. Eğer bizlerin eczacı odalarına üye olma zorunluluğu var ise eczacı odalarının da tüm üyelerine eşit ve aynı mesafede kollayıcı olma sorumluluğu vardır.
Sorumluluk, sadece resmi makamda olmak veya imza atmak değildir. Toplum karşısında, size güvenenlere karşı duyulması gereken bir histir. Tavır almak, gerektiğinde yok saymak, iletişimi kesmek, çatışmak, hiç muhatap almamak ve kavga dahi bir saygıyı gerektirir.
Ben de yazıyı sevgili İzmir Eczacı Odası Başkanım yazısındaki son sözleri ile bitiriyorum. “Bizler bu ülkenin ve mesleğimizin geleceğini tek sesli, tahammülsüz yapılarla değil, herkesin katkısı ile, çok seslilikle ve değerlerimize sahip çıkarak hep birlikte belirleyeceğimize, aydınlık günler göreceğimize inanıyoruz.”
Bölgelerarası toplantıda tüm meslektaşlarımızı misafir etmek ve kucaklamak için sabırsızlandığımızı bildirir saygılar sunarız.
Ecz. Burhanettin BULUT
BAŞKAN