AKLIMIZIN SINANMASI


Aklımızın Sınanması

Yılın son ayı, gelenek olduğu üzere gerginliklerle son günlerine geldi. Aylardır sözü edilen ilaç fiyatlarında beklenen düşüşler yaşandı. Ancak uzun zamandır beklenen bu gelişmelere karşı meslek birliği hiç olmadığı kadar dağınıklık sergiledi. Bu inanılması zor gelişmelerin daha da kötü sonuçlara varmadan 'örgütsel deneyim' örneği olarak kalmasını umarım. Çünkü etrafımızda dolaşan tehlikelere karşı tutmamız gereken kalkanlarımızı birbirimizin üzerine silah misali tutmuş durumdayız.  

Eczacı örgütleri bu sürecin hasarından korunmak adına dış faktörlere nasıl 'tedbir alırız'ı bir yana bırakarak  farklı demeçlerle iç çatışmaya benzer görüntüler sergilediler. TEB dışında İstanbul, Ankara ve İzmir Eczacı Odalarının farklı yöntem önermesi özellikle kendi bölgelerinde ciddi kargaşaya, güvensizliklere neden oldu.

Daha önceki stok zararı karşılama yöntemlerinde yaşanan eksiklikler, kısa zaman önce konuşulanlar sanki unutulmuş gibi, çok abartı tepki gösterildi. Yöntemin şekli elbette tartışılabilir ama buradaki yöntem; somut veriler ışığında kesin doğrunun tespitine varılabilir haldedir.

15, 30, 45. gün karşılama yöntemi daha önce denendiğinde hangi firmanın ne kadar karşıladığı, hangisinin karşılamadığı tespit edilemiyordu. Ayrıca stoklu eczane çok az fark alırken, stoksuz çalışan eczane fazladan fiyat farkı alabiliyordu. Tüm bunların kontrolü maalesef yapılamıyordu. kısaca İTS ile GERİ BİLDİRİM BİR STOK BEYANI OLMADIĞI GİBİ REEL STOK ZARARININ TESPİTİ SAĞLANMAKTADIR. Teknik olarak buna karşı çıkmak mümkün değildir.

Meslek odalarımızın bir başka itirazı, sürecin odaların bilgisi dışında yalnızca TEB tarafından yönetildiğidir. Bu eleştiride haklı olunsa dahi stok zararı karşılama metodu ile  tüm eczacıları TEB ile ayrıştırma hevesine girişilmesi çok manidar bir davranış olmuştur. TEB’e muhalefet etme tüm meslektaşları bunaltarak yapılamaz. Gelinen durum sağlık sektöründeki bütünleşik görüntümüze de yakışmamıştır.           

Burada çağımızın önemli bir sorunu olan yaşananlara 'yüzeysel bakış' ile meslek içi örgütsel çatışma yaklaşımı bir araya gelince nasıl bir sonuçla karşılaşacağımızı tahmin etmek zor olmayacaktır.

Günümüzde bilgiye internet ortamda ulaşılması, toplumsal açıdan yapısal değişime neden olan bir  sonuç yarattığı yazılmaktadır. Sanal ortam iletişimi, bilgiye ulaşımı kolaylaştırdıkça insanların davranışları, kültürel, düşünsel ve siyasal her alanda etkilenmektedir. Bu değişiklikleri iyi sonuçlar verdiğine ilişkin genel kanı olmasına rağmen olumsuz sonuçlara yakın zamanlarda daha fazla yer verilmeye başlanıldı. En önemli eleştiri internetin tüm yaşamsal alanlarda ‘Yüzeysellik’ yarattığıdır.

Uzmanlar, başta internet olmak üzere uzun süre teknolojik iletişim araçlarının kullanımında belleği körelttiğini belirtiyorlar. Kişisel bellek de, giderek yakın tarihli hafızaya önem vermeye başladığını ve temel metinlerin okunmadığının gözlemlendiğini belirtiyorlar. Böylece en önemli sorunun yani okuduğunu hazmederek, ondan kendi orijinal bilgisini üretme kapasitesi zayıflamış oluyor.

Bu tespitlerin yanında yine facebook, twitter gibi sosyal paylaşım programlarının  78 kuşağı gibi yeni bir etki yaratabileceği de yazılıyor. Çok kısa sürede bilginin, haberin büyük kitlelere ulaşması böyle bir hatırlamaya neden olduğu açık. Bir yanı ile internetin genel yapısından kaynaklı kısa bilgilendirme diğer yanda bu eksik bilgilendirmenin ulaşabildiği milyonlar. Bu var olan durumun hangi şekilde kitleleri etkileyeceğini yine yöneticilerin davranış modelleri ve söylemler belirleyecektir.

Bize düşen, bu gelişmeler karşısında sağ duyumuzu kaybetmememizdir. Her seferinde yeni bir sorunla karşılaşmaya devam edeceğiz. Dinamik mesleğin sürekli sorunlarla boğuşur halde olması kaçınılmaz haldedir. Bu temel sorunlara karşı mücadele eden yapılarımız geçmişlerinde ciddi deneyimler yaşamıştır. Yapılarımız kişiselliklerle, kongre hesapları, yanlış yöntemlerle bu örgütsel bütünlüğümüz bozulacak kadar sığ değildir.

Yaşamın kendisine yüzeysel bakan bir toplumun şanslı bir grubu olarak, tüm örgütsel davranışları kendi düşüncelerimiz ile sorgulamalıyız. Tarihimizin bize verdiği deneyimleri dikkate almalıyız. Kişisel zihnimiz popüler etkileşim araçlarının esiri olmamalıdır.

Yaşadığımız sürecin ne kadar önemli olduğunu görmek için birkaç etkileyen unsurların üst başlığına bakmamız yeterli olacaktır. Hükümetin güçlü meslek örgütüne olan alerjisi, sermaye gruplarının mesleğimize karşı ağız sularının akması, yerli ilaç sanayisi üzerine  olan yabancı ilgisi, SGK yapılanması, Sağlıkta Dönüşüm, eczacılıkta yeni yönelimler, eczacılık eğitiminin seviyesi…

Sadece internette her yazılana, her başlığa değil bunun yanında kendi aklımızı harekete geçirmeliyiz. Meslek örgütlerine bu kadar planlı saldırı yapılırken kendimizi zihinlerimizi kirletenlerden uzak durmalıyız. Yöneticiler üzerinde kişisel eleştirileri bir yana bırakıp yönetimsel eleştirilere yönelmeliyiz. Unutmayalım ki eczacı örgütlerinin yöneticileri gönüllülük esası ile görev alır. Hata yapabilir, eksik yapabilir ama hiçbiri bizim düşmanımız değildir. Ülke siyasetindeki çirkinlikleri meslek örgütlerimize taşımamalıyız. Bizler her zaman eczacıya yakışır seviyede davranış sergilemeliyiz. İyi niyetli olmayan, kendi kişiliği ile çevresine çamur atan, arkasında sürekli çöp bırakan insanların zavallılığına değil onlara destek vererek insanlığını unutmuş olanlara dikkat etmeliyiz.

Yeni bir yıl geliyor. Umut insanın su gibi vazgeçilmez gıdasıdır. İnsanı umudundan uzaklaştıran sürekli olumsuzluk üreten negatiflerden uzak kalmamızı diliyorum. Hayat tüm karşılaştıklarımıza rağmen ona değer vermeyi hak eder.

Saygılarımla.

Ecz. Burhanettin BULUT